Yaralısın...
Yazar: Engin Yavuz
Bir ormanda yürüyorsun, dumanlar arasında...
Yukarılardan is yağıyor. Her şey sessiz...
Gökyüzüne bakıyorsun, yükseklerde bembeyaz bir bulut, güneşi göremiyorsun...
İçinde yürüdüğün ormanı çok değil, yarım saat önce alevler yalamış...
Yerlerde kalın bir kül tabakası, ağaçlar o canlı yeşilini yitirmiş, sarı, kahverengi...
Devrilmiş kimi ağaç gövdesinde hala ateş yalımları...
Havanın sıcaklığına, kızgın toprağın cehennem sıcaklığı ekleniyor...
Terliyorsun...
Az ötede yol kıyısında, henüz üzümleri kesilmeden, asmada asılıyken henüz, salkımları kavrulmuş bir bağın kenarında poşulu iki yaşlı köylü...
Başları ellerinin arasında...
"Merhaba" diyorsun...
Keder akıyor yüzlerinden ama yine de "Hoş geldin" diyorlar.
"Son ümidimizdi şu asmalardaki üzüm... Yangın aldı elimizden. Ne yapacağız biz şimdi..."
Dertlerini bir yana koyup, sana daldaki yavrularını kurtarmak için alevlerin arasına dalan ve bir daha geri dönmeyen kuşları anlatıyorlar...
İki çaresiz insanı geride bırakıp, yukarıya, helikopterlerin tonlarca suyu boşalttığı zirvelere doğru yürüyorsun... Sen yürüdükçe yangın uzaklaşıyor, tepeleri, sonra başka tepeleri aşıyor...
Etrafta ölüm sessizliği... Birinin bacağı tütsülenmiş üç çocuğunu panik içinde toparlamaya çalışan köpeğin dışında kimsecikler yok... Yapayalnızsın, derinliklerinden çıtırtıların geldiği ormanın ortasında...
Daha üç gün önce az ötede küçücük bir yangının atlatıldığı bu ormanda yürümüştün çam kokusunu soluyarak...
Yemyeşildi, ağaçlar, üzüm bağları, çınarların dibindeki şeftali bahçesi...
Düşünüyorsun...
Çok değil bir ay sonra buraya önce testerelerle, sonra dozerlerle ormancılar girecek... İlk yağmurları yediğinde toprak yanan her ağacın yerine bir fidan dikilecek...
Sonra yıllar geçecek fidanlar büyüyecek.
Bu ormanı son gördüğün gibi yeniden görebilmeye...
Yaşamın yetmeyecek...
Yaralısın...
Bu ormana saplanan hançer seni de kanatıyor...