Açlık üzerinden siyaset...
Yazar: Ayşe Başak Kaban
Türk Dil Kurumu'nun Türkçe sözlüğüne göre; aç kelimesinin anlamı, yiyecek bulamayan kimse, açlık ise aç olma durumu, açlık çekmek ; yoksulluk içinde bulunmak şeklinde açıklanıyor. Açlık ile ilgili en güzel cümlelerden biri ise Mahmut Şevket Esendal'a ait. Esendal şöyle diyor; "Havada güzel güzel dönen bu kuşun, açlıkla bu yılana saldıracağını hiç düşünmemiştim".
Seçimlere sayılı günler kala, en çok konuşulan seçim haberleri neler? Parti programları, partilerin Avrupa Birliği ile ilgili siyaseti, Kuzey Irak Operasyonu? Hiç biri... Halk arasında en çok konuşulan ; seçim sonrası iş vaatleri, kömür - nohut - un - şeker vesaire paketleri... En korkuncu ise en son çıkan iddia. Adı saklı bir parti "Oyunuzu bize verin, verdiğiniz oyun fotoğrafını çekin getirin, çeyrek altını götürün". Bir çeyrek altının ederi yaklaşık 50 YTL. Ortalama 4 kişilik bir aileyi düşünürsek bu gelir eder 200 YTL. Asgari ücretin yarısı. Bir diğer anlamda çalışılarak elde edilebilecek gelirin yarısı günde cepte. Ekmeği bile bakkala veresiye yazdıran bir aile reisi için cazip bir vaat değil mi bu?
Bunun adı "açlık üzerinden siyasettir". Ve kimse demesin bir oyun ederi bu mudur? Bir kilo nohut, bir torba kömür, bir çeyrek altın için oy satılır mı? Satılır. Geçmişte satıldığı gibi, 22 Temmuz'da da satılacaktır. Çünkü açlık her şeydir. Açlık her şeydir ve bunu bilen fırsatçılar her daim bu yoldan kazanacaklardır. Hiçbir zaman açlıkla tam mücadele etmeyeceklerdir. Bu ülkede aç insanların olması her daim onların kazancı olacaktır. Türkiye'de aç çocuklarını doyurmak için kanını satan babalar, fuhuş yapan anneler var. Onlar orada oldukça her seçim döneminde birileri kapılarını çalacak ve onlara nimet uzatacaklardır. Bunun karşılığında oylarını alacaklardır. Bu onların ayıbı değil, bizim cibilliyetsizliğimizdir. Sokakta çöp toplayan insanlar bizim suçumuzdur. Kırmızı ışıkta mendil satan çocuklarda, pazaryerleri toplanırken atıkları belediye çalışanlarından önce toplayıp evlerine götüren kadınlar da ...
Çok değil bundan sadece iki ay önce Kayseri'de aşevi önünden atık marul toplayan çocuklar öldü. Türk Basını'nın amiral gazetesi olayı "Oyun faciayla bitti" diye verdi. Çocuklar oyun oynamıyordu. Atık marul topluyordu. Yaşları beş ile yedi arasında değişen çocuklar açtılar, kemirecek marul arıyorlardı. Olay basit bir trafik trajedisi olarak verildi oysa bu olayın Türkiye'de infial yaratması gerekirdi. Bir kaç duyarlı köşe yazarının dışında ilgilenen olmadı. Ama büyük gazetelerin büyük yöneticileri Alman ve İngiliz çocuklarının cinsi münasebetlerini günlerce manşete taşıdılar, köşelerinde yazdılar.
Bu ülkede, birileri ötekilerini görmek istemiyor. İşaret edilmedikçe o tarafa bakmak akıllarına gelmiyor. Oysa bu ülke insanının neredeyse yarısı aç. Aç bir insanın tek ideolojisi ise karnını doyurmaktır ve bu insani bir gerçektir. Yargılamaya ise kimsenin hakkı yoktur.
Fakirlik, açlık... Bu iki sözcük birbirinin içine girer, erir gider. Tarhana kokusunu özleyen mutfaklar var bu ülkede, etin tadını bilmeyen çocuklar, yutkunarak yaşayan insanlar... Bir şeylere bakarak yutkunan insanların bulunduğu toplumlarda ne siyasetin, ne rejimin, ne cumhuriyetin önemi vardır. İlk hedef karın doyurmaktır. En azından evlatların karnı doymalıdır. Ve birileri, bunu çok iyi bilmekte ve çok çok iyi kullanmaktadır. Onlar, her seçim döneminde çalıyor kapılarını yoksulların. Kapı eşiğinden uzatılıyor bir kilo nohut, Bir paket pirinç akşamına sofra kuruluyor mis gibi kokuyor ev birden, yüzler gülüyor. Ailecek kaşık sallıyorlar nohuta, şükrediyorlar Allaha ve kafalarını sallıyorlar teşekkür için oy vermeli bu partiye. Hele birde oy pusulasının fotoğrafını çekebilirlerse...
Açlık üzerinden siyaset yapılıyor. Hem büyüyen ekonomiden bahsediliyor, hem kömür dağıtılıyor. Kimse çözüm üretmiyor, üretilmek istenmiyor. Çünkü açların varlığı bir sonraki seçimde garanti oy demek.
Onlar bizim ortak ayıbımız. Hangimiz bir şeyler yapıyoruz onlar için. Oturduğumuz koltuklardan, televizyon ekranlarından kafa sallayıp cık cıklıyoruz. Ülkenin geleceği için yapılır mı bu diye düşünüp yuhluyoruz onları. Onlar bizim ortak ayıbımız, aç yatarlarken tok uyuduğumuza göre eleştiri gibi bir hakkımızda yok.
Oysa o kadar yakınlar ki bize. Burnumuzun dibindeler. İzmir'in her yerindeler. Sadece görerek bakmamız gerekiyor. Mahallemizden her gün geçen çöp toplayıcılarına bir kilo nohut uzattık mı bugüne kadar. Çocuklarına ilaç aldık mı? Karşılıksız yardım elimizi uzatmadıkça birileri açlık siyasetine devam edecekler ve sonucunda yine kaybeden biz olacağız.
Unutmayalım ki açlık her şeydir...