Susuz yaz
Yazar: Engin Yavuz
Çocuktuk...
Turgutlu Ovası'nda dedemin bağının da bulunduğu Çakal Azmağı'ndaki gün boyunca kargıların üzerinde dörtnala, kan ter içinde koşturup toza toprağa bulanır akşamüzeri dönerdik bağ damına. Güneş Nif Dağı'nın zirvesinde yavaşça gözden kaybolurken karşı komşumuzun bahçesinin girişinde bulunan burgunun 24 saat boyunca gürül gürül akan buz gibi soğuk suyunda yıkanmadan izin verilmezdi eve girmemize...
O denli gür suyun yaz- kış kendine kendine nasıl coşkuyla aktığını düşünür ama kafamdaki sorunun cevabını bulamazdım.
Susuzluk diye bir sözcük alfabede yer almıyordu sanırım o yıllarda.
Uzun zaman sonra yolum düştü bizim bağa... Dedem de anneannem de göçüp gitmişlerdi yıllar önce...
Bağ artık bir başkasınındı...
Bağı çevreleyen hendeklerde çocukluğumdan kalan ağaçları aradım, hiçbiri yoktu. Nasıl kalmışsa bağın girişindeki söğüt ağacı duruyordu hala.
Gövdesine sırtımı dayayıp gölgesine sığındım. Karşı komşunun bağının girişindeki, kaç tarlanın toprağını sulayan burgu yoktu yerinde... Bağın bir başka köşesine bir motopomp yerleştirilmişti. Komşunun torununa sordum, "Burgudan akan su yıllar önce kesildi. Kuyu açmak zorunda kaldık. Şimdi 90 metreden alıyoruz suyu" dedi.
Ödemiş Ovası'nın da, Salihli'nin de, Selçuk'un da, Kemalpaşa'nın da farkı yoktu Turgutlu Ovası'ndan...
Su giderek daha derinlere kaçıyor, bulunsa da eskisi gibi coşkulu akmıyor.
Köylü suya ulaşabilmek için motopomplarını çalıştırmak zorunda kalıyor, elektrik parasını ödemeye gücü yetmeyince de kesintiyle, hacizle karşı karşıya kalıyor.
Türkiye'nin en verimli ovaları artık susuz. Toprak verimsiz, ürün cansız, yeşil solgun...
Yağmurlar eskisi gibi yağmıyor artık. Günler daha sıcak. Yer altı suları giderek kirleniyor.
"Susuzluk, su kirliliği, kuraklık, küresel ısınma" en çok yinelenen sözcükler artık.
İzmir'in 200 günlük suyu kaldı. Ankara'da, İstanbul'da tehlike çok daha yakında.
Gök bulutlanıyor, insan umutlanıyor.
Züğürt Ağa'daki film sahnesini anımsatan sahneler yaşanıyor sonra. Birkaç damla düşüyor, toprakla buluşmadan buharlaşıp gidiyor zaten.
Necati Cumalı'nın "Susuz Yaz" öyküsünü hatırlıyorum sonra.
Kendi tarlasını sulamak için başkasının suyunu kesecek mi insanoğlu?
Su savaşları mı yaşanacak ülkeler arasında?.
Su petrolden daha değerli mi olacak?
Çocuklarımız ne içecek? Bitkiler nasıl büyüyecek?
Kız tarafı, oğlan tarafına, "Yeterli suyunuz yoksa, kız da yok" mu diyecek?
Çocukluğumda o bağ damının karşısında gürül gürül akan burguya baktığımda birgün kesileceğini düşünmeyecek kadar çoktu su...
Şimdi içecek kaç günlük suyumuz kaldı, hesabını yapıyoruz.
Küçüktüm başka korkularım vardı, şimdi susuzluktan korkuyorum...