Basının Seçimi, Seçimin Basını
Yazar: Agah Agamemnon
Çok sesli, her düşüncenin ifade edilebildiği bir basın ortamında değiliz.
Nüfusun büyük bölümü de, 12 Eylül ve benzeri nedenlerle hayata bir pencereden bakmadığı için, olaylara ekranlar ve renkli sayfalar diliyle yaklaşıyor.
Eskiden gazeteci patronlar vardı.
Şimdi banka, akaryakıt şirketi, altın madeni sahibi medya patronları var.
Ve bunların çoğunun, devletle mutlaka bir işi var.
Bu işleri görürken, bazı haberleri ya da olayları görmemek, yazmamak doğal olabiliyor.
Örneğin Denizkurdu Tatbikatı için önceki hafta İzmir'de olan devletin tepe yöneticilerinin; Karşıyaka Beşikçioğlu Camisi'ndeki bir şehit cenazesinde yaşadıkları...
Görmezden gelinebiliyor.
Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'a gösterilen tepkinin dozunu, ertesi günkü gazetelerin pek çoğunda göremiyorsunuz.
Neyse ki Ege TV, bu töreni başından sonuna kadar tepkileriyle yayınlamaktan kaçınmayan tek televizyon oldu.
Bana göre böyle bir medya ortamında takdir edilecek bir tavırdır bu.
O gün bir kentte bu yaşanmıştı kardeşim; sen ister es geç ister es geçme benim Bizans Medyam.
Ege TV'nin o yayınında görev alan her kademeden emekçi, bana göre yerel medyanın pek parlak olmayan özgürlükler tarihine geçmiştir!
Çünkü herkes giderken Mersin'e onlar gitmişlerdir tersine.
***
Karşıyaka'daki Başbakan'ın protesto edildiği cenaze töreni...
Televizyonlarda, şöyle bir geçiliyor ya da yanına bile uğranmıyor.
İş dönüyor dolaşıyor; kişisel ilişkilere dayalı bir medya haber mantığının kökleşmesine zemin hazırlıyor.
Gazetecilik "Yan gelip yatma yeri"ne dönüyor.
Ya da "kulağının üstüne yatma" mesleğine indirgeniyor; "gözlerimi kaparım vazifemi yaparım" düz mantığına geriliyor.
(Aman onu yazma, geç boşver; ilişkilerimiz zarar görür) cümlesinde takılı kalıyor gazetecilik.
İşte seçimlerde de, partilerle seçmen arasında köprü olan medyanın önemi bu noktada büyüyor.
Siz sadece kartel medyası denilen bazı kurumlarda mı bu mantığın egemen olduğunu düşünüyorsunuz?
Mesela, bazı yerel gazetelerde; adaylar kendilerini Ankara'da göstermek için yarım sayfa 5 bin YTL; tam sayfa 15 bin YTL (üstelik KDV hariç) bayılabiliyorlar.
Helali hoş olsun; editöryal çalışmalar, advertorial döktürmeler, imaj sayfaları, "ver gaz" haberleri...
Ama bilin ki hepsinin bir bedeli var.
Bir de hayatla ilgili bedeller ödeyen gazeteciler var.
Pek kabına sığmazlıklarından, bir çizgiye hapsedilemiyor olmalarından ya da hayata tersine bir bakış açısıyla bakmalarından olsa gerek; bu gazeteciler perde gerisinde hapsediliyorlar.
Seçim keseleri açıldı!
Bu keseden bize de düşen diyen ve ellerini ovuşturan özde değil sözde gazeteciler revaçta!..
Bakın Merdan Yanardağ, Çağdaş Gazeteciler Derneği Bursa Şubesi'nin Çağdaş Dergisi'nin Ekim 2004 sayısında ne diyor?
"Gazetecilikten beklenen şey toplumun vicdanı olmasıdır. Bu aslında gazetecilik mesleğinin de en kısa tanımıdır. Gerçeği karartmadan, eğip bükmeden ve gazetecinin bağımsızlığını ihlal etmeden yayıncılık yapılmasını istemek; bu mesleğin ilkelerinin kaba bir özeti sayılabilir"
Ve dinlemesini bilen bir gazetecilik üstadının sözü ile bitirelim:
"Kötü gazeteci konuşur, iyi gazeteci dinler..."
Soruyorum; bu seçimde reyini verecek vatandaşı dinleyen gazeteciler var mı çevrenizde?
Mesela Kent-Yaşam İnternet Sitesi'nin her şeyi Hüseyin Erciyas'ın İzmir 1. Bölgeden 13. nolu bağımsız aday olduğunu duyanınız var mı?
Halkı değil daha çok partili adayları mı dinliyorlar yoksa bu gazeteciler?
Sizce bu basının seçimi midir, seçimin basını mıdır daha çok?
4 Haziran sonrasında aday isimlerinin netleşmesiyle, bu isimlerle mutlu olacak gazetecilerin yolları açık olsun.
Hepinize iyi haftalar...