Mesir'in içine MAYA karıştı!
Yazar: Agah Agamemnon
Yeni Vali İzmir'e geldi, hoş geldi.
Bizim İzmir Basını, daha "sıcak" yapamadığından; meteorolojik yalakalığa başladı.
Bakın Yeni Gazetem Ege'nin Cuma günkü manşetine:
"Vali uğurlu geldi
"
Neymiş?
İzmir'in aylardır beklediği yağmur, yeni Vali'nin İzmir'e gelmesiyle kentimize gelmiş.
Vay vay vay, dedim kendi kendime!.
İyi ki sel götürmedi, iyi ki kar yağmadı, iyi ki hafta boyu etkili olan fırtına evlerin çatılarını falan uçurmadı.
Sayın Vali, İzmir'in "zeytinyağlı köşeler"iyle ve "sallama ekranları"yla da yakın zamanda.
Artık kendisi İzmir'de 1 yıl mı kalır 6 ay mı kalır da; gider İstanbul'a Vali ya da Cumhurbaşkanlığı'na Genel Sekreter mi olur, onu bilmem.
Ama köşelerinden-manşetlerinden yağ damlayan basının "güzide temsilcileri"ne dikkat etsin.
Tavsiyem, Vali Konağı'nın denize hakim manzarasında, devlet görevi bittiğinde ailecek yenilecek Ege'ye özgü otlarla donanmış ve rakısı eksik olmayan sofralar kursun.
Çünkü sudan gerekçelerle kapısını çalacak; birbirini her fırsatta şikayet edecek; talepleri hiç bitmeyecek o kadar çok insan olacak ki.
Açıkçası, bu insanların riyakarlığına tanık olup eve dinlenmiş-normal dönmek mümkün değil.
Her akşam da olmasa, hiç olmazsa haftada bir akşam "anason" kokusuz geçmesin.
Ne yapıyordu, şimdi Emniyet Genel Müdürü olan Sayın Oğuz Kağan Köksal?
Captain Black tütünüyle zevkle doldurduğu piposunu yanından eksik etmiyordu.
Devlet görevi sırasında bile, şarap buharında aromalanan tütününü tüttürüyordu.
Çıkardığı dumanın bazen -Kızılderili işaret diline göre- "Yeter, yeter" anlamına geldiğini söyleyenler vardı.
Gerçi terörün yoğun olduğu dönemlerde zorlu bölgelerde kamu görevi yapmış olabilir Sayın Kıraç.
İzmir'de, yüz yüzeyken birbirlerine gülen fakat karşı tarafı kötüleme konusunda bu kadar "terörize" bir kitleyle karşılaştığını düşünüp; içten içe "Olağanüstü Hal Dönemi bile daha iyiydi" diyebilir mi?...
Zaman gösterecek.
Ben başarılar diliyorum, birilerinin diliyle "gavur İzmir'e hoş geldiniz" diyorum.
* * *
Manisa merkezli haberlerle geçirdik geçen haftayı. kuyumcu titizliğiyle, ne güzel yazmış Mesir hikayesini.
Hafsa Sultan ile Merkez Efendi'nin tarihe göre bir arada olmasının mümkün olmadığını..
Bunun bir ritüel olduğunu ve o kadar çeşit baharatı bulmanın imkansızlığını..
En önemlisi, Mesir Festivali tanıtımının İstanbul Sepetçiler Kasrı'nda yapılmasının anlamsızlığını..
Ben o kareye baktığımda, baharatların bir araya gelişiyle yapılan -takma dişlerime takılsa da Hisar Camisi önünden inatla aldığım-mesirdeki mükemmel tadı değil; MAYAsı bozulmuş bir şarabı içer gibi hissettim.
İzmir'in her konuda "ilgili", "bilgili", "yetkili" ama son dönemlerde de 3'ü - 4'ü bir arada kahve paketleri gibi dolaşan isimlerini görünce, "Ah Bülent Kar, ah" dedim.
"Senin de güvendiğin dağlara KAR yağmasın sonra.
Bu gidişle, odacın "Ya sabır sabır tesbihi"ni sana daha sık taşımasın
"
İzmir basınının, kent gündeminin MAYAsını bozdukları yetmezmiş gibi; yüzlerce yıllık geleneğimiz Mesir'in de tadını kaçırmak kimlere nasip oluyor, gördükçe üzülüyorum.
Manisa'da yakalanan ve Bergama Kralı'nın olduğunu sanılan tacı bile taksan kafana; bu gidişle KAR gibi eriyip gitmeyesin.
Manisa Kebap niyetine, gurme ortamlarında yiyip bitirmesin seni İzmir'in seçkinleri.
Aklını başına devşir ey Sayın Kar.
Biraz Ahmet Çınar'ı dinle.
Aksi taktirde, Manisa Tarzanı mezarından çıksa, seni kurtaramaz.
28 Mart, yerel seçimin yıldönümü; bakalım reisler ne diyecekler?
Hepinize iyi haftalar.