Aynı toprağın çocukları
Yazar: Agah Agamemnon
Bu toprağın çocukları onlar...
Örneğin Hagop Mıntzuri, Erzincan'ın Armıdan Köyü'nden.
11 yaşında, büyüklerinin fırıncılık yaptığı İstanbul'a geliyor ailesiyle.
Kömürcülük, fırıncılık, yemcilik yapıyor.
Yazıyor; gazetelerde de öyküleri yayınlanıyor
Bir yandan okuyor, köyüne gidip öğretmenlik yapıyor, idealistçe.
Yaşanmışlıklarından "İstanbul anıları" isimli bir kitap doğuyor.
Ölümü; 1978 İstanbul.
***
Hampartsum Gelenyan, Harputlu.
1913'te babasının telkinleriyle ABD'ye göç ediyor; ama yüreği Anadolu'da atıyor.
O da yazıyor
"Güvercinim Harput'ta kaldı" eserinde bu özlem var.
O da "güvercin" demiş, tıpkı Hrant'ın tedirginliğiyle ilgili yazısında söz ettiği gibi.
Meleklerin şehri Los Angeles'ta, "eceliyle" ölebiliyor!...
***
Zara doğumlu Kirkor Ceyhan ise, onlu yaşlarında Cumhuriyet'in 10. yıl kutlamalarında bizimle birlikte heyecanlanan bir başka Anadolu çocuğu.
1965'te Sovyetler Birliği'nin Ermeni bölgesine göç etmek zorunda kalıyor.
10 ay dayanabiliyor, İstanbul'a dönüp Beyoğlu'nda terziliğe başlıyor.
Yazmadan olmaz; bugünlerin "görüntü vatanseverleri"ne tokat niteliğinde "Seferberlik Türküleriyle Büyüdüm" kitabını, onlu yaşlardaki eksilmez coşkusuyla ve bu toprakların birleştiriciliğine inanarak kaleme alıyor.
"Kapıyı kimler çalıyor"da sevkıyat yıllarında anne-babasının yaşadıklarını tarihe not düşüyor.
Çocuklarının yaşadığı Fransa'ya göç ediyor.
Ren Nehri kıyısındaki evinde-sene 1999-Almanya Bonn'da "eceliyle"vefat ediyor.
***
Zaven Biberyan, ağzına en çok "acı biber" sürülenlerden.
Doğum 1921, İstanbul.
3,5 yıl "nafia-ihtiyat askerliği"ni Akhisar'da yaptırırlar ona.
Sosyalist düşüncelerinden ve "Artık yeter" başlıklı yazısından dolayı mapus damına düşer.
Osmanlı Bankası'nda çalışır, Türkiye İşçi Partisi vardır o dönemlerde.
1965 seçimlerinde milletvekili adayı olur, seçilemez.
1968'deki yerel seçimlerde İstanbul Büyükşehir Belediyesi Meclis Üyesi seçilir.
Hem de Başkan Yardımcılığı yapar.
"Babam Aşkale'ye Gitmedi"yi yazar; Ermeni gazetelerinde fikirleri yayınlanır.
Türkler, Ermeniler, Yahudiler ve Rumlar arasındaki iletişimsizliği anlattığı "Yalnızlar"ı, acaba kaç devlet büyüğümüz okuyup ders çıkarmıştır?
***
Cumhuriyetle aynı yıl doğan Yervant Gobelyan'ın hayatı filmdir!
Bakkal çıraklığı, oto tamirciliği, nikelajcılık gibi işlerine; okula gitmediği halde, dayısının kütüphanesinden yararlanması sayesinde yazarlığı eklemiştir o.
1945'te ülkedeki siyasi şartların onu sürüklediği "devlet çatısı", mapus damıdır yine
Beyrut'a gider, orada tıpkı Hrant gibi bir gazete çıkarır üstelik.
İstanbul'un onurlu, alçakgönüllü insanlarını anlatan yazılar yazar.
"Memleketini Özleyen Yengeç", dayısının anlattığı bir hikayeden yola çıkarak yazdığı; yaşadıkları yerden göç etmek zorunda kalan insanlarını anlattığı kitabıdır.
***
Kirkor Zohrab'ın doğumu -1861-İstanbul, ölümü acıdır.
Ermeni Edebiyatının ilk temsilcisi, Osmanlı Meclisi Mebusan'ında 7 yıl mebusluk yapmış;
"Öyküler" ve "Hayat olduğu gibi" eserlerini kaleme almıştır.
Sevk ve İskan Kanunu'nun çıkmasıyla Halep'e gönderilmiştir.
Diyarbakır Harp Divanı'na götürülürken Çeteci Çerkez Ahmet ve Nazım tarafından öldürülmüştür.
Geleneksel hayatla Avrupa kültürü arasında sıkışıp kalmış sıradan insanların öykülerinin sahibi, böyle bir ölümü aklına getirmiş midir ki?
***
Bir de bizim kuşağın "zaman tanığı" Mıgırdıç Margosyan vardır, Diyarbakırlı.
Bu şehrin Gavur Mahallesi'nde doğan Mıgırdıç'in yazıları, Türkiye'nin özgür gazetelerinde hala yayımlanmakta.
"Gavur Mahallesi"ni aynı isimli kitabında anlatır, esprilidir.
"Söyle Margos nerelisen" diye sorsak; Anadoluluyum der size.
"Şişli'de Yağmur" hikayesinin okuyanlarını ağlattığı söylenir hep.
Marmara Gazetesi'nde yazmıştır; "Dişçi" lakaplı Ali babasının Ermenice öğrensin diye İstanbul'a gönderdiği Mıgırdıç, ana dilinin yanı sıra Türkçe'nin en güzel eserlerini de vermeyi başarmıştır.
Umarım, bu toprağın yetiştirdiği Mıgırdıç, 20 Ocak 2007'den sonra da yazmayı sürdürür.
***
Hrant'ın kaleminden çıkan cümlelerin cımbızlanmasıyla Türk düşmanı ilan edilmesi ve kafasına sıkılan hain kurşunların arkasında kimlerin günahı vardır?
F tipi cezaevleriyle ilgili insani talepleri görmezden gelenlerin mi?
Adalete bakanların "O şahıs" dediği, ülkesini Ermeni diasporasına karşı satmayarak Orhan Pamuk'a bile önemli dersler veren Hrant Dink artık aramızda değil sonuç olarak.
İstanbul Valiliği, zanlının fotoğraflarını basına dağıtmış.
Sakın ola azmettiriciler, Sayın Vali'nin sağında-solunda olmasın.
Hollanda'da Türk polislerin maçını izlemeye giden Emniyet Müdürü Celalettin Cerrah ise, bir süre önce; "toplumsal linci" halkın normal tepkisi olarak gören demeçler vermemiş miydi Allah aşkına.
Şimdi, belki de bir "toplumsal linç"in kurbanı olan tabanı delik bir Türk-Ermeni gazetecinin öldürülmesini nasıl soruşturacak?
Azmettiricilerin de fotoğraflarını dağıtarak mı?
Türkiye, Şebinkarahisar doğumlu bizim Ara Güler'in objektifindeki güzelliklerin yaşanmayacağı bir ülkeye dönüştürülmek isteniyor.
Bu basit bir adli vaka olamaz.
Hepinize Nubar Terziyan saflığında, kardeşçe haftalar...