Yeni yıl "yeni umutlar" doğurmalı
Yazar: Hasan Tahsin Kocabaş
Elimde aslında "malzeme" çok. Ama bugün bayram. Kimsenin canını sıkmak istemiyorum. Hatta muhterem yöneticileri bile "rahatsız" etmek içimden gelmiyor. Oysa onların rahatsız olmalarından garip bir keyif aldığımı siz de bilirsiniz (!)
Bugün hem bayram hem de 2006'nın son günü. Yarın sabah ömrü olanlarımız yeni bir yılın ilk sabahına uyanacaklar. Umarım yeni yıla hep birlikte "gülümseyerek" ve "omuz omuza" gireriz. Çünkü yürekten gülümsemeye, birbirimizle içten kucaklaşmaya öylesine ihtiyacımız var ki!
Baksanıza dünyanın gidişine! "Neci" olursanız olun, "nereli" olursanız olun mutlaka bir yerlerde "ortak" düşüncelerimiz vardır. Ayrılıklarımız aslında o kadar sanal ki. Çocuklarımız, ailelerimiz, topraklarımız, sıkıntılarımız, ideallerimiz arasında neyimiz ayrı? Sadece düşünün ve "her şeye rağmen" birbirinizin yeni yılının da bayramını da kutlayın.
Hangi partiden, hangi dindensiniz bilemem beni de ilgilendirmiyor. "Ben insanım, insanları seviyorum" diyen herkesin kutlu, mutlu geçsin bayramı da yeni yılı da!
"Bir ağaç gibi tek ve her, bir orman gibi kardeşcesine"
Beğenirsiniz, beğenmezsiniz ama Nazım Hikmet'in başlıktaki dizesine "karşı çıkacak" bir insan olduğuna inanmıyorum. Özellikle son 26 yıldır, paylaşmayı, dayanışmayı, kardeşliği unuttuğumuzdan; belki de bize "unutturulduğundan" yaşıyoruz her türlü yozlaşmayı. Bazen "yozlaşmaya" karşı olduğumuzu haykırsak da, zaman zaman yozlaşmanın parçası oluyoruz ne yazık ki. Hani o "taşın altına el koymak" lafı var ya, söylesek de yaşamımıza geçiremiyoruz. "Nemelazımcı" olduk, "bana ne'ci" olduk, "bana dokunmayan yılan bin yaşasın'cı" olduk. Olduk ve "müstahak" olduğumuzu tek tek yaşıyoruz. Lakin ne gamdır ki, yaptığımız yanlışların, bencilliğimizin faturasını da hep "küçüklere" ödetiyoruz.
Haberlerde hep çocukların karıştığı veya neden olduğu kanlı olaylara tanıklık ediyoruz. Üzülüyoruz, kaygı duyuyoruz ama yerimizden de kımıldamıyoruz. Sürece müdahale edemiyoruz, etmiyoruz. Etmediğimiz için de endişelerimiz artıyor, arttıkça da çocuklarımız daha korkunç kararanlıklara düşüyor.
Bugünlerde Noel Baba'dan ve kurbanlıktan daha önemlisi ne biliyor musunuz? Bence "ne kadar paylaşabildiğimiz yaşamı". Bu soruya bu önemli günlerin arefesinde kendinizce yanıt bulmanızı, ailenizle paylaşmanızı geçiriyorum içimden.
"Pop starlar", "oryantal starlar", "biri bizi gözetliyor'lar", "beni evledir'ler" derken ekranlarda "gözümüze takılan" gençleri bir düşünün. Amaçlarını, yaşamlarını, nasıl "örnek" olduklarını bir düşünün. Ya "Polat Alemdar'lar, Deli yürek'ler"? Onları da düşünün, sonra gazetelerde "kurban" gidenlerin yaşlarını hatırlayın.
Hani bir cinayet vardı gazetelerde. Katil çocuk ifadesinde "ben racon kesmem kafa keserim" demişti? Hatırlıyor musunuz? Kaç yaşındaydı katil? 15 mi? Ya maktul? O da 15 miydi ne?
Peki, uyuşturucu müptelası, hırsız, kapkaççı, tinerci dediklerimizin yaşları?
Ya bazı "şer" grupların kurbanları kaç yaşındaydı?
Peki, 12 Eylül öncesi boğaz boğaza gelen, hayatını kaybedenlerin yaşları?
Peki, bu ülkenin kurucusu Atatürk'ün en çok güvendiği, Cumhuriyet'i emanet ettikleri kimlerdi? Dünyada tek "çocuk" ve "gençlik" bayramı olan ülke hangisi?
Tüm bu soruları yanıtladıktan sonra, sadece kendi çevrenize bakıp en mutsuz ve umutsuz olanlarında yaşlarına dikkat edin.