Asansör krizi
Yazar: Nesrin CoÅŸkun
Geçen haftadan hatırlayacaksınız, "kalite belgeli" Dr. Behçet Uz Çocuk Hastalıkları Eğitim ve Araştırma Hastanesi'nin yani Ege Bölgesi'nin en büyük çocuk hastanesinin çalışmayan asansörlerini yazmıştım. Asansörlerin değil birkaç ay, birkaç saat bile devre dışı bırakılmayacak kadar önemli olduğunu belirtmiştim. Perşembe günü bir başhekim yardımcısı aradı. Pazar günü yayınlanan yazıyı ne zaman okumuşlar, bilemiyorum. Ama İl Sağlık Müdürlüğü'nün "Ne oluyor?" diye soran yazısından sonra olduğunu tahmin ediyorum. Çok ağırlarına gitmiş. O hışımla da aradılar. Lafa ilk girdiklerinde karınlarını ağrıtan şey ortaya çıktı. Onca güvenlik önlemlerine, cirit atan güvenlikçilere rağmen ben o fotoğrafı nasıl çekmişim? Neden kendilerine uğramamış, "Asansörler bozuk, siz bir şey yapmıyor musunuz ya da neler yapıyorsunuz?" diye sormamışım. Çok çabaladıklarını, ihale yasasının ellerini kollarını bağladığını, zaman aldığını, tamir yapacak firmanın yurtdışından parça getirteceğini, bunun da en az üç hafta süreceğini, bu asansörün yerine alternatif çözüm bulduklarını vs... Anlayacağınız asansörün bozulması dert olmamış asansörün bozulmasının haber olması kriz yaratmış. Onları neden dinlememiş de yazmışım. Hoppala!
Filmi başa alalım, hastaneye gidelim. (Yazacaklarım tecrübeyle sabittir. Hastaneye giden her gazetecinin kaderidir...) Elimde fotoğraf makinem olmasa bile kendimi gazeteci olarak tanıttığım güvenlik önce irkilecek, panikleyecek ve beni içeri sokmayacak. (Sanki potansiyel suçluyuz. Acaba ne yapmaya geldim, bir yerlerin fotoğrafını çekip kötü şeyler mi yazacağım? Korkunun nedeni bu.) "Burada bekle, başhekime haber vereyim" diyecek. Sonra soracak, "Neden geldiniz, ne konuşacaksınız?" (Ya sabır...) İsteğinizi söyleseniz bir türlü, söylemeseniz bir türlü. Diyelim ki başhekimin ya da kurmaylarından birinin karşısındasınız. Size o asansörlerin resmini çekmeye izin vereceklerini sanıyorsanız, aldanırsınız. Sonra olay iyice küçümsenir, zaten sorun birkaç günde çözülecektir, yazmaya bile değmez. Ya da kabul edilmezsiniz, başhekimin toplantısı vardır. Sizle görüşenin yetkisi yoktur. Falan filan...
Ha sanmayın bu uygulama sadece bu hastanede geçerli. Bir iki istisna dışında tümünde böyle. Hep söylüyoruz, söylemeye de devam edeceğiz. Hoşa gitse de gitmese de, tüm engellemelere karşın işimizi yapıyoruz. Yazınca da kötü oluyoruz. Varsın olsun.
Yabancı sağlıkçı anketi
Hastanelerin kapısında bir mavi önlüklü özel temizlik elemanı, önündeki masada anket formu dağıtıyor. Hastaya, refakatçiye, doktora, hemşireye... Hemen doldurup vereceksin. Başlığı; "Sağlık mesleklerinin icrasında Türk vatandaşlığı şartının kaldırılması etkilerini ölçmeye yönelik soru formu." 30 soru var.
Yabancı sağlık mensuplarının ülkemizde çalışıp çalışmamaları, çalışmaları halinde ülke ekonomisi için iyi olup olmayacağı, çalışırlarsa sağlık hizmetlerinin fiyatının artıp artmayacağına kadar ankete katılanların fikri soruluyor.
Formda, "Ülkemizde yabancı sağlık mensupları çalışırsa, hastalandığında Türk sağlık meslek mensuplarının mı yoksa yabancı sağlık mensuplarının mı size bakmasını istersiniz?" sorusu da dikkat çekiyor. Kimin bu sorulara nasıl yanıt vereceği bilinmez de anketi yaptıran neden kim, hangi kurum adına yaptırdığını yazmaz ya da merak edenin öğrenmesini sağlamaz.
Amacı yazmışlar, bilgilerin sadece istatistik amaçlı olup başka kişi, kurum veya kuruluş tarafından kullanılmayacağını belirtmişler.
Peki siz kimsiniz?
Kızmıştım
Sevgili Banu Şen'in Türkiye Kızılay Derneği İzmir Kan Merkezi Müdürü Dr. Gökay Gök ile yaptığı röportajdan sonra kızgınlığım biraz daha arttı. Çünkü bağışları, stokları artırmak, her ihtiyacı olana cevap verebilmek için Dr. Gök ve ekibi çırpınırken, öğreniyoruz ki merkezin İzmir ve Ege Bölgesi'nde sürekli gezecek bir otobüse acil ihtiyacı var. Böyle bir otobüs 120 bin euro, 200 bin YTL'nin üstünde. Ama para yok, sponsor, hayırsever arıyorlar. Bir bakıyorsunuz hayır kurumu Kızılay Cumhurbaşkanı Sezer'in kabul etmediği, Başbakan Erdoğan'ın aldığı üstün insani hizmet nişanı ve madalyasınının on takımına 250 bin YTL ödemiş. Yani İzmir'in ihtiyacı olan bir otobüs parasını Kızılay Yönetim Kurulu bu ulvi! amaç için harcamış. Bu konu çok tartışılıp eleştirilmişti de böyle bir çelişki gündeme gelmemişti. Ben yazmayayım, uygun atasözlerini siz sıralayın altına.
Yeni sorun bütçe
Yıllardır sağlık çalışanları bütçeden sağlığa ayrılan payın azlığından ve azalmasından yakınır. Umutla bir yıl sonraki bütçe beklenir, ama o da hiçbir zaman yüz güldürücü olmaz. 2007'nin bütçesi de gündemde. Sağlık Bakanlığı bütçesi yine tırpanlanıyor. 2006'da 7.47 milyar YTL olan bütçe, 2007'de 6.58 milyar YTL. Yani genel bütçeden sağlığa ayrılacak payın 2007'de yüzde 3.2 olması öngörülüyormuş. 2006'da bu oran yüzde 4.3 idi. Yani önümüzdeki yıl sağlıkçıların sloganlarında da değişiklik olmayacak.
Yıllar itibariyle Sağlık Bakanlığı bütçesinin genel bütçeye oranı konusunda arşivler;
Cumhuriyet'in kurulduğu 1923 yılında yüzde 2.21,
1960'ta en yüksek seviyede, 5.27
1970'te yüzde 3.08
1985'te yüzde 2.53
1990'da yüzde 4.12
2000'de yüzde 2.26,
2004'te ise yüzde 3.19 olarak gerçekleştiğini ortaya koyuyor.
Umutlar yine baÅŸka bahara...