Bakanla yüz yüze
Yazar: Nesrin Coşkun
Ege Üniversitesi Tülay Aktaş Onkoloji Hastanesi'nde hem çocuk hem erişkinde hemşire sıkıntısının had safhada olduğunu geçen yıldan beri yazıyoruz. Hastaların tedavilerinin aksadığını da... Değişen birşey yok, sorun sürüyor. Bu kez Akdeniz Üniversitesi'nde ölen hastalar üzerinden haber yapılınca sorunun ne kadar büyük olduğu görüldü, pediatrik kemik iliği nakli merkezleri gündeme geldi. Çocuk hematoloğu olan Sağlık Bakanı Prof. Dr. Recep Akdağ, Türkiye'deki 8 kemik iliği nakli merkezi sorumlularını Ankara'ya çağırmış. Perşembe günü hekimler dertlerini yüz yüze bakana anlatacaklar. Ancak pediatrik nakil merkezlerinin yanı sıra İstanbul'dan bir de erişkin nakil merkezinin sorumlusu çağrılmış. O yüzden çocukçuların kafası karışmış, eğer erişkinlerle ilgili sorun da anlatılacaksa neden tek kişi çağrıldı? Eğer çocukçular sadece dinlenecekse bu davet niye?
Soruların yanıtı perşembe gününden sonra...
Müdürü bile tanımadılar
Sağlık Bakanlığı 1. Sağlık ve Bilişim Kongresi'ni İzmir'de Princess Otel'de düzenledi. Organizasyon işini bir şirkete vermişler. Şirket elemanları o kadar profesyonel ki... Toplantının Bakanlığın İzmir'deki İl Sağlık Müdürü Dr. Mehmet Özkan'ı "Kaydınız yok" diye toplantıya almamışlar. Sadece onu değil, başhekimleri, yardımcılarını da. Gerekçeleri, toplantı için yaptıkları duyuruda "LCV" istenmiş. Sandalye sayısını tutturmak için istemeleri doğal. (Ama bu kültür bizde daha gelişmedi.) Ama toplantı ücretsiz ve katılım serbest, neden insanlar arama gereği duysun. Zamanım olursa, gider bakarım diyen çıkamaz mı? Hepsinden öte toplantıyı düzenleyen bakanlık, kapıdan alınmayanlar ise bakanlığın İzmir'deki yani taşra teşkilatındaki en üst düzey yöneticisi ve diğerleri. Yani kendilerini "kayıt yaptırması gereken kişiler" arasında görmemeleri doğal. Hatta Dr. Özkan, protokoldeki kişi. Müsteşar yardımcısına eşlik ediyordu.
Anlayacağınız organizasyon şirketi elemanları "işlerini" biliyor ama "işi" bilmiyorlar. Kim kimdir, öğreneceksin, öyle "Hop, dur nereye" demeyeceksin. Bizde birkaç arkadaş kongre için hazırlanmış kitapçıklardan istedik. Basınız ya okuyup öğrenip aktarırız diye düşündük. Meğer o da kayıtlı sayısı kadarmış, vermediler. Ne yapalım, bu bizim problemimiz. Asıl Sağlık Bakanlığı dert etsin. Hem bu tür toplantılara geniş katılım ister, hem icraatlarının geniş kitlelere duyrulmasını ister. Boşuna uğraşır. Kimbilir üstüne de para ödediler...
Merak edersiniz, müdür de başhekimler de kongreye nasıl girmişler diye. Ankara aranmış, ilgili genel müdürlüğün ilgili daire başkanı devreye sokulmuş. Ne kongreymiş ama diyebilirsiniz, serbestsiniz.
Bir de bakan bağışlasa...
Organ ve doku bağışını teşvik etmek amacıyla her yıl 3-9 Kasım tarihleri arasında Sağlık Bakanlığı tarafından "Organ ve Doku Bağışı Haftası" düzenleniyor.
Bu haftanın öncesinde Milli Eğitim Bakanı Hüseyin Çelik'in organlarını bağışladığına ilişkin haberleri gazetelerden okuduk. Haftayla ilgili uyarıların yapılıp okullarda da ele alınması için uyarı yapıldığını da... Yine hafta dolayısıyla 40 ilin büyükşehir belediyelerine genelge gönderildiğini de... Bu genelge ile toplumda organ bağışı bilincinin geliştirilmesi ve vatandaşların organ ve doku bağışı konusunda teşvik edilmesi isteniyor. Din adamlarının da organ bağışında bulunarak Müslümanlığın buna engel olmadığı halka anlatılmaya çalışılıyor.
Peki sizce en başta organ bağışında bulunması gereken kişi kim? Sağlık Bakanı değil mi? Duyan gören var mı? Oysa kampanyaların tutması, istenen bilincin oluşması için liderler önemlidir. Bilmem anlatabiliyor muyum?
Zaman su gibi akıp geçiyor
Başlıktaki bu sözü "Poliklinik" köşesi sayesinde bunu daha iyi anladım. Daha yeni hazırlamıştım, dememe kalmıyor bir yeni sayfa önüme açılıyor. Ve ha bu hafta yazarım ha önümüzdeki hafta derken, bence önemli bir konu epey ihmale geldi. Olay savcılığa intikal ettiği ve yasalar bizi bağladığı için sağlık merkezinin, işin içindeki hekimlerin ismini açıkça veremiyorum. Ama vaka; ben diyeyim sahtekarlık, siz deyin insan sağlığı ile oynamak, ne derseniz deyin. Okuyun, karar verin.
Olay İzmir'in tanınmış bir sağlık tesisinde maydana geliyor. Bu merkezde çalışan bir uzman doktor önce izne ayrılır, ardından da işten. Ancak çalışmadığı dönemde kaşesinin kullanıldığını, imzasının taklit edildiğini, yerine hasta bakılıp reçete yazıldığını öğrenir. Şikayetçi olur, incelemeler, soruşturmalar. Hekim, yerine birilerinin geçip kaşesinin kullanıldığını kanıtlar...
Beni işin bu tarafından çok öteki tarafı ilgilendiriyor. Dedik ya bu hekim uzman. Yani branşı var. Diyelim ki kadın doğumcu. Gittiniz bu merkeze ve muayene oldunuz. O hekim bu uzmanın kimliğiyle size baktı reçete yazdı, önerilerde bulundu. Siz kandırıldınız, kandıranlar ise Hipokrat yemini etmiş hekimler. Helal olsun onlara...
Onun için birden fazla hekimin çalıştığı merkezlere gittiğinizde duvarlarda sizi muayene edenin diplomasının asılı olup olmadığına bakın. Görmezseniz de isteyin. Ne me lazım...