En ucuz hayat bizde
Yazar: Nesrin Coşkun
Konya'da Selçuk Üniversitesi Meram Tıp Fakültesi Hastanesi'nde sıvılaştırılmış Viagra'nın ağız yerine damardan verilmesi sonucu 11 yaşındaki Şükrü Ay'ın öldüğü haberini içimiz acıyarak okuduk. Buna öfkemiz dinmeden bu kez Zonguldak'ta Atatürk Devlet Hastanesi'nde basit bir göz ameliyatında anestezi hatasına kurban giden minik Alperen Büber'in ölüm haberiyle sarsıldık. Ancak iki ölüm kadar nedenleri konusunda yetkililerin yaptığı açıklamalar da inanılır gibi değildi.
Konya'daki olaydan sonra Başhekim Doç. Dr. Ahmet Özkağnıcı, hemşire sayısı yetersiz olduğu için teknisyenleri kullandıklarını söylemiş. Üstelik hastanede bu işleri yapan her 10 kişiden sadece birinin hemşire, 9'unun ise "teknisyen diplomalı hemşire" olduğunu belirtmiş.
Yani tehlikenin büyük ve her zaman mevcut, demeye getiriyor. Üstüne de "Asgari ücretli sağlıkçıdan bu kadar verim alıyoruz" değerlendirmesi yapıyor.
Yani ucuz işçilik can alıyor, yeni canlar alabilir sinyali.
Zonguldak olayından sonra da Başhekim Dr. İsmet Onuk çıkıp konuşmuş. Hastanenin tek anestezi uzmanının kendisi olduğunu ve 10 ameliyathanenin tümüne birden yetişmesinin mümkün olmadığını söylemiş. Sonra ne olmuş, uzman olarak yapacağı işi iddiaya göre temizlik işçisi yapmış. Facia...
Geçenlerde Ege Üniversitesi Hastanesi'nde karın ameliyata alınan 2.5 yaşındaki Hilmi Mülayim'in bacağı koter plağından yandı, uyandıktan çok sonra önce annesi farketti.
Şimdi başhekimlere, sağlık yöneticilerine soracaksın, "Neden işi adamına yaptırtmıyorsunuz?" diye. "Niye insanların hayatını riske atıyor, ölümlerine yol açıyorsunuz?" diye.
"Tepeden emir var; personel yok, kadro yok, bakın başınızın çaresine" dendiğini hatırlatırlar.
"Biz de biliyoruz", derler, "İnsanlar ölür, bu sorumluluğu alamayız, almamalıyız" diyemezler. Çünkü bilirler, yapmayanın yerine yapacak hazırdır. Bir şeylerden vazgeçememe isteklerine her hastanede "durum aynı" kılıfını örtüp rahatlayıverirler. Ta ki karşılarına böyle acı olaylar çıkıncaya kadar. Şimdi bir şeyler değişecek mi? Bilinmez ama en azından temizlik elemanından "sağlık personeli" yaratma kararlarının altına imza atarlarken elleri kaleme kolay gitmeyecektir. Onların eli titredikçe belki Ankara'dakilerin de yürekleri titreyecek, vazgeçeceklerdir...
Kanıyor
Kan merkezlerinin kapatılıp, bu hizmeti sadece Kızılay'ın vermesi konusunda epeydir çalışmalar var. Ama Kızılay'ın hastanelerdekilerin kapatılıp tek başına bu hizmeti yurt çapında verebilmesi için ciddi bir altyapı çalışmasına, milyon YTL'lik yatırımlara ihtiyacı var. Yani bugün "Hadi kan merkezlerini kapattım, Kızılay sen sorumlusun" denildiğinde 24 saat hem kan hem her türlü kan ürününü karşılamak zorunda. Şu an yeterli mi?
İşin içinde olanlar "hayır" diyor. Ama bu arada ilginç gelişmeler de yaşanıyor. İzmir'de sadece üniversite değil Tepecik, İzmir, Atatürk, Dr. Behçet Uz Çocuk gibi büyük hastanelerin tümünde kendi hastalarının ihtiyacını karşılamak için kan merkezleri 24 saat çalışıyor.
Hatta zaman zaman dışarıdan ihtiyaçlara da yanıt vererek hayat kurtarıyorlar. Peki yaşanan ne? Örneğin bu kan merkezlerin atıl hale gelmesine yol açacak ya da geceleri çalışmasına engel olacak personel sorunu yaratılıyor. Bu merkezde çalışacak sertifikalı sağlıkçılara yeni görevler çıkarılıyor. Daha da ilginci ise Sağlık Müdürlüğü'nün kan merkezlerine yazıyla yanıtını istediği soru.
Müdürlük, kullanılan kanın Kızılay'dan temin edilen bölümü yüzde 50'den azsa nedenini öğrenmek istiyor. Yani, "Niye çok çalıştın, Kızılay'a ihtiyaç duymadan hastalarına hizmet verdin" diye sorup araştırıyor. Kızılay bastırıyor, kan merkezleri kanıyor.
Sıraya girerler
Biliyorsunuz, İl Sağlık Müdürlüğü, sağlık ocaklarında da hastane düzeyinde laboratuvar hizmeti verilmesini sağlamak amacıyla "taşımalı sisteme" geçti. Ring yapılarak sağlık ocaklarından toplanan kan örnekleri Karşıyaka ve Konak halk sağlığı laboratuvarlarına getiriliyor.
Sosyal güvencesi olan hastadan ne kadar kan tetkiki istenirse istensin cebinden para çıkmıyor. Bunu niye yazıyorum; çünkü hastanelerde polikliniğe başvuran hastaya verilecek muayene ve tetkik ücretinde limit var. Hastaneler zarar etmemek için limit üstü kalan tetkikleri ya yapmaktan kaçınıyor ya da hastayı "yatırarak" tedaviye alıp yapıyor.
İhaleyle bir özel şirket tarafından verilen taşımalı sistem laboratuvar hizmetlerinin bundan sonraki yeni müşterisi kim olacak? Hastaneler.
Duy da inanma!