Basınımızın, ters yöndeki kamyonları!
Yazar: Agah Agamemnon
Geçen hafta "Bir kurtuluş kaç kuruş" diye sormuştum.
İyi ki sormuşum, yine haklı çıktım! 11 Eylül 2006 akşamı Güzelbahçe'de stadyuma gelenler, Belediye Başkanı Ertan Avkıran'ın konuşmasında, "kurtuluşun önemine" dair tek bir cümle etmediğine tanık oldular.
Bunun adı, "piyanist şantör" yaklaşımıyla "kurtuluş" günü kutlamaktır.
Ekonomi Üniversitesi Kampusunu isterken dili çok laf yapan bir başkanın; iş kendi ilçesinin hürriyet şölenine gelince "kurtuluş"tan söz etmemesini ayıpladım doğrusu.
Başkanlık süt satmaya benzemez, Sayın Avkıran!
***
İzmir basını, gerçek bir emekçisini yitirdi geçen hafta: Tarık Sarı.
O ve şoför Hamdi Çakır, İzmir-Çeşme Otoyolu'nda, cinayet gibi bir kazanın kurbanı oldular.
Arkadaşları, köpeği Linda ile dolaştığı Yeni Asır kapısı önünden alkışla uğurlamış Sarı'yı.
Alsancak Hocazade Camisi'nden de son yolculuğuna çıkmış.
Dikkatimi çekti; kazanın olduğu gün, bölgesel ve yerel televizyonlar, bu olayı sıradan bir haber olarak vermeyi tercih ettiler.
Ne bir telefon bağlantısı, ne Sarı'nın görev yaptığı Yeni Asır Gazetesi'nde arkadaşlarının üzüntüsü ve ona dair görüşlerini izleyemedik.
İlginçtir, Haber Türk diye ulusal bir kanal o gün neredeyse 1 saatini, Sarı ve Çakır'a ayırdı.
Neyse ki, törenin yapıldığı günün akşamında; Ciner'e devredilme sürecinde kafası karışan İzmir Televizyonu emekçileri, arkadaşlarına sahip çıkarak, kendilerine yakışanı yaptılar.
Abdülkadir Demirel isimli bir yöneticinin sunduğu bu örnek programda, arkadaşlarından dernek temsilcilerine, lokantacılardan şarkıcılara, Sarı'nın çevresi görüşlerini anlattı.
Özellikle KAHRAMAN DURAK isimli genç bir muhabirin söyledikleri, acının neden olduğu yaraya tuz bastı.
Durak, "Geçen yıl Sarı'nın atardamarı patladığında, hangi dernek, cemiyet ve bugün arkasından alkış tutan renkli dünyanın temsilcileri, hastanede onun yanındaydı?" diye sordu.
Ve içimi titreten o cümleyi kurdu: "Tarık Sarı, kaç aydır sigortalı? Bizim çoğumuz emekli olamayacağız, Tarık Abi de emekli olamadı."
Kurumunda yıllardır çalışan bir emekçiye daha yeni sigorta yapmasıyla, onun hayatını ne kadar önemsediğini net ortaya koyan medya yöneticileriyle; otoyolda ters yönde seyreden alkollü kamyon sürücüsünün gittiği yol, aynı yol değil midir?
Önce bu soruya yanıt verilmeli...
Ve tabii ki, açık sözlülüğü nedeniyle 9 köyden kovulmasına aldırmadan konuşan, genç Magazin Muhabiri KAHRAMAN DURAK'ın sözlerini, dönüp dolaşıp yeniden düşünmeliyiz:
"Biz de etten-kemikten insanız. Çoluğumuz-çocuğumuz, sorumluluklarımız var. Biz emekli olabilecek miyiz?"
Kamyon şoförü için, gazetesinde "O bir Canavar" deyip; alt alta suç listesi sıralamak kolay.
Magazin gazetecilerini temsil ettiğini sanan dernek ve cemiyetlerden, her gazetenin tepe yöneticisine kadar herkesin önce dönüp bir aynaya bakması ve şunları sorması lazım;
"Paranın mı kölesiyim, halkımın mı hizmetkarıyım?"
"Çalışanımın ve üyemin emeğinin özlük hakkı, banka hesabım kadar önemli mi?"
***
Bir yanda emeğinin derdine düşen, hatta işsiz kalan gazeteciler..
Diğer yanda villalarında seçkin-seçilmiş konuklarına barbekü eşliğinde özel partiler verenler..
Hem de Tarık Sarı'nın ölümünün haftası dolmadan.
İnsanların parti verme özgürlüğü var, sözüm yok.
Ama şunu söyleyeyim:
İzmir basınının içinde de, "karanlıkta ters yönde giden kamyonlar" var!
Ahlak, etik, ar, onur, tutarlılık, doğruluk, kimsenin tetikçisi olmamak gibi kutsal kavramları ezip geçiyor...
Bakalım, "etik ve soru sorma-sorgulama" özelliklerini "SÜRGÜN"e yollayan gazetecilik mesleğinde; bu kamyonların önünü kesecek birileri çıkacak mı?
KAHRAMAN DURAK gibiler çoğalırsa belki.
Çoğalabilir mi?
İletişim Fakültelilerin, belediye festivallerinde "Tavla Şampiyonu" olduğu ortamda zor gibi.
Yine de hepinize iyi haftalar...