Çocuklara kıymayın bre efendiler!
Yazar: Agah Agamemnon
Gazetenin birinde, bir çocuğun üniversiteye kadar ailesine olan maliyeti haberini okudum.
Alt gelir grubunda 85 bin, orta gelir grubunda 300 bin YTL olan bu maliyet; üst gelir grubunda 900.000 YTL’ye çıkıyor.
Malum, çağ öyle bir çağ ki; her şeyin bir maliyeti var.
Bu bakış açısı tabii ki gerçekçi, ona ne şüphe!
Savaşın da barışın da bir maliyeti var mutlaka.
Okula gidecek çocuğunuza-torununuza önlük almaya hedeflenmiş bir hafta var önümüzde. Yani maliyetler haftası…
Çarşıları unutur olduk, büyük alışveriş merkezlerine akın eden deliler sürüsü gibi “mahalle butikleri”ni unuttuk.
Belki de tanımı uygunsa “butik insan”lar olduk hepimiz.
Eskiyi yeniye paçalladık, karmakarışık ve aklı karışmış bir toplum olduk çıktık.
Bakın, Mustafa Kemal ordularının Büyük Taarruz kalkışmasının nasıl da büyük bir askeri deha olduğunu hatırlamak için bir imkan vermişti geçtiğimiz hafta bize.
Şimdi ise, sıra güzel İzmir’in kurtuluşunu anlama olanağımız var.
9 Eylül bir üniversite ismi mi sadece size göre ya da bir vapur adı mı?
Bu kentin güzel denizini kirletmeden, yani denize dökmeden savaş gemilerine gerisin geri kaçırdığımız düşman askeri, sizce bu topraklardan tamamen çekip gitti mi?
Ya “Yurtta Barış, Dünyada Barış” diyen Atatürk’ün sözlerini bu zamana kadar hala anlayamadık mı?
Herhalde bu sorulara yanıt vermenin de bir maliyeti vardır.
***
30 Ağustos zafer bayramında, “Yurtta sulh, cihanda sulh” diyen Atalarının izinde, (İsrailin askeri olmayacağız) diyen gençleri tekmelemekse vatanseverliğinizin ölçüsü benim sizinle işim yok!
Bak, Barzani Kuzey Irak’ta, Irak bayrağı asılmasını yasaklamış.
Neymiş; BAAS rejimini temsil ediyormuş. Peki göndere diktiği bayrak neyi temsil ediyor? Bu soruları sordun mu, o üniversiteli çocukları tekmelerken, benim güzel halkım?
Bir de emniyet müdürü, halkın linç girişimini övmüş. Vatandaşa, gaz vermiş.
Bazı emniyet müdürleri de, “gaz”ı ne kadar seviyor canım.
Devren miydi bizim Eşrefpaşalı(!)?
***
Hafta sonu Şırnak’ta, Çukurova’da, Van’da yaşadıklarımızı düşünün.
Oradaki terörist saldırılarında 6 Mehmetçik şehit olurken, sahil beldelerinde ardı ardına terör bombaları patlarken; ABD’nin koordinatörü mü bizi kurtaracak.
İlle de Erman Toroğlu’nu mu çağıralım “Korum koordinatörüne!” demesi için.
Lübnan’a asker göndermenin arifesindeyiz.
Tamtamlar moda, barış güvercinleri tatile çıkıyor.
“Bu çağda süngülü muharebe olur mu” diye soruyor bir gazetenin İzmirli yayın yönetmeni. Murat Belge’nin ve Özdemir İnce’nin Türkiye’nin asker göndermesine sıcak baktığını taşıyor köşesine.
Tek gayeleri “barış”ı kullanıp kendi “çıkar savaş”larını sürdürmek olanların değirmenine su mu taşıyacağız; Mehmetleri gitmesi gereken yere mi göndereceğiz.
AKP Milletvekili Ömer Özyılmaz, şehit torunuyum deyip oğluyla birlikte Lübnan’a gidebileceğini açıklamış. Dedesine saygım var.
Mesela Bakan Binali Yıldırım ve onun İzmir Poligon’da bahriyeli olan çocuğunu alabilir yanına. Kültür Bakanı Atilla Koç ve Burdur’da 103. dönem dövizli asker olan oğlunu da al diyecektim ama; o şimdi çoktan askerlik anılarını anlatmaya başlamıştır!
1 Eylül Dünya Barış gününün haftasında Meclisi olağanüstü toplayıp, teskereyi oylattık.
Yine maliyetten söz edecek gazete ve televizyonlar.
9 Eylül’de İzmir’i kurtarmıştık, 4 Eylül’de kimin nesini kurtardık; gelecekte hep birlikte göreceğiz.
Mehmet, 28 kez gitti Birleşmiş Milletlere askere, ne oldu?
Saygınlık arayışında Türkiye için, “Mehmet’in kanı” dışında hiç seçenek yok mu?
Çocuklara kıymayın efendiler!