Güle güle paşam...
Yazar: Hasan Tahsin KocabaÅŸ
Yüksek Askeri Şura kararlarından sonra Türk Silahlı Kuvvetleri'nde yeni komuta dönemi başladı sayılır. Resmi "devir teslim" törenlerinden sonra da Türk Ordusu, yine o özündeki onur ve şanı yaşatmaya devam edecek kuşkusuz.
Anketlerin her türlüsünde tartışmasız "güvenirliliğini" haklı olarak sürdüren şanlı ordumuz, güncel yaşamda da, Türkiye'nin her noktasında pek çok "sivil" yöneticiye "örnek" yaklaşımlarıyla, yurttaşın yüreğinde hak ettiği tahtta hep oturacaktır kuşkusuz.
Ama yine de 30 Ağustos'larda emekli olan askerlerin yüreğinde gurur dolu burukluk, o askerleri tanıyan sivillerde de duygusallık oluşuyor işte. Şu aralar ben de "öyle sivillerdenim". Sizin gazete sayfalarında, TV ekranlarında "sıkça" gördüklerinizden değildi Vahit Paşa. Öyle "her konuda" konuşma gereği "hissedenlerden" de değildi. Hatta çoğunuzun şimdi "Vahit Paşa da kim?" diye soracağınıza eminim.
Vahit Paşa bir tuğgeneral. Ama siz bu satırları okuduğunuz anlarda, "sancağını" değerli başka bir paşaya "teslim" etmeye hazırlanan bir Tuğgeneral. 57. Topçu Tugayı Komutanı. Bornova'da, topçuların şanını, tugayın şanıyla yaşatan, özellikle de çocuklara olan büyük ilgisini her fırsatta gösteren, Türk ulusuna bağlılığını, Atatürk ilke ve devrimlerine olan büyük bağlılığını yaşam biçimi haline getirmekle kalmayıp, bunu her an yansıtan bir güzel paşa. Düşündüklerini söylemek için "emekli" olmayı da beklemeyen bir Türk askeri üstelik.
Bundan bir iki yıl önce Menemen'de, şehit öğretmen Kubilay'ı anma töreninde yaptığı konuşmayla, soyadına nasıl da yakıştığını da kanıtlamıştı. Vahit Paşa'nın soyadı Kubilay çünkü. Tuğgeneral Ali Vahit Kubilay.
Tıpkı Hurşit Tolon gibi Vahit Paşa da, Türk askerinin tüm sıcaklığını yaşattı çevresine. Tarihi askeri binaları sivillerin dikkatine açtı. Tugay içindeki etkinliklerle askeri personelin aileleriyle hep başı dik, alnı açık ve "bilinçli" olması için uğraştı. Milletin O'na emanet ettiği evlatlarına kendi evladı gibi yaklaştı. Hele tugayı ziyarete gelen çocuk öğrencilere, o aydınlık yüzlü personeliyle gösterdiği büyük ilgi hep muhteşem oldu. Sıkılmadan, saatine bakmadan küçük öğrencilere "ülkenin geleceği olduklarını" hissettirdi. Yani "sivillerin" çoğu zaman yapamadığını o, omzundaki kutsal yıldızların hakkını vere vere yerine getirdi.
Ve şimdi "emekli" oluyor. Arasında hiç uçurum yaratmadığı "sivillerin" arasına dönüyor.
Başı dik, alnı açık, sıcak yaklaşımlı, ciddi bakışlı aslan yürekli Vahit Paşa üniformasını çıkarıyor. Eminin yerine gelecek paşa da, en az Vahit paşa gibi olacaktır. Çünkü Türk Askeri'ni dünyada "farklı" kılan da budur asırlardır.
Sağlıkla ve bir yıldız gibi yaşasın bundan sonra Ali Vahit Kubilay Paşa'mız.
Sahi şimdi ben ona nasıl hitap edeceğim?
Ne olursa olsun o benim hep "PaÅŸam" kalacak!
Bir Atatürk fıkrası
Fıkra bu ya, Türkiye’nin tüm “devletlûları” önemli bir konu için bir araya gelmiÅŸler. Kürsüden biri inip diÄŸeri çıkıyor, uzun uzun hararetli tartışmalar yaÅŸanıyormuÅŸ. Bir ara toplantının yapıldığı salonun kapısı açılmış. Kapıda Mustafa Kemal Atatürk. Salondakileri buz kesmiÅŸ. Herkes susmuÅŸ, konuÅŸmadan Gazi PaÅŸa’ya bakıyormuÅŸ. Gazi PaÅŸa eliyle “devam edin” iÅŸareti yapmış ve kendisine gösterilen yere oturmuÅŸ. Ardından da toplantı aynı hararetle yeniden baÅŸlamış. Toplantı bittiÄŸinde, “devletlûlar” bir de bakmışlar ki Ata yerinde yok. Ama oturduÄŸu koltukta bir kâğıt. Kâğıtta da aynen ÅŸu cümleler: “Toplantıyı izledim, konuÅŸmaları dikkatle dinledim. Ve yeniden Samsun’a çıkmaya karar verdim!”
Bu fıkrayı sürekli anlatıyorum. Çünkü burada okuyacaklarınızla bu fıkrayı üst üste koyduÄŸunuzda, fena halde örtüşüyor. Türkiye’de iÅŸlerin iyi gittiÄŸini söyleyenler ya utanmadan yalan söylüyor ya da sadece bir avuç “efendinin” yaÅŸamlarına bakıp yanılıyor.
Ah benim sevgili öğretmenim
BaÅŸka bir konu vardı yazacak aslında. Ama önceki gün Konak’ta Emekli Sandığı önünden geçerken beni durduran, bir çırpıda elindeki kâğıtları gösteren adını bilmediÄŸim aydınlık yüzlü emekli öğretmeni görünce bir kez daha aklım karıştı, yüreÄŸim daraldı.
Neden bu ülkenin emeklileri bir türlü mutlu ve huzurlu yaşayamazlar?
Kime ne etti emekliler ki, başlarına yaşlılıklarında bunlar geliyor?
El âlemin çalışanı, işçisi memuru emekli olunca dünya turuna çıkarken, benim emeklim adeta yaşamdan koparılıyor.
Okuyun da işkencenin beterini öğrenin. Ben aklımı toparlayamadım ki araştırayım.
Bu öğretmenimiz hastalanmış. Emekli Sandığı’na baÄŸlı olduÄŸundan almış saÄŸlık karnesini Ege Ãœniversitesi Hastanesi’ne gitmiÅŸ. Muayenede doktor, emekli öğretmenimizden iki adet film istemiÅŸ.
Ä°ÅŸte burada o tükürdüğüm mevzuat ve bürokrasi çöreklenmeye baÅŸlamış emekli öğretmenimize. Yatılı hasta olmayanlara iki film birden çekilmiyormuÅŸ hastanede. EÄŸer çektirmek zorunluysa parasını alıyorlarmış biçare emekliden. Bizim öğretmen de tutmuÅŸ 90 küsur YTL vermiÅŸ filmleri çektirmiÅŸ. Hastaneden aldığı ücret belgesiyle de Emekli Sandığı’na gelmiÅŸ.
Ve son darbe. Emekli öğretmenimize yine o kahrolası mevzuat gereği ödeme, mödeme yapılmamış!
Hastane kendi çapında haklı!
Emekli Sandığı da kendi çapında haklı.
Peki, ömrünü yurdun her yerinde çocuk eğiten, vatana, millete ve devlete çalışkan yurttaşlar yetiştiren öğretmenin hakkı yok mu?
Milleti, devleti soyan kansızların bile utanmadan tatil yapabildikleri bu ülkede bir emekli öğretmeni, ömrünün sonuna doÄŸru üzmenin cezası yok mudur? Hani Ä°slam’ın hükümleri? Hani “inanmış” hükümet? Yalan mı hepsi? Bir emekli için 100 YTL’nin ne anlama geldiÄŸini bilmeyen devlet yöneticisi olur mu milattan sonra 2006 yılında yahu?
Benim gördüğüm sadece bir örnek.
“Birileri” bu ülkeye çok kötü ÅŸakalar yapıyor sanki. Sanki kötü bir rüya görüyoruz da uyanacağız.
Bu arada milletvekilleriyle üst düzey askerlerin çocukları 25 yaşına kadar “devlet güvencesi” altına girmiÅŸ.
Biz ise, üniversite diplomalı çocuklarımıza iÅŸ için “hamili kart” arayıp duralım.
Kim “asıl” kim “vekil” belli deÄŸil ki?
60 yaş kartları
Aziz Abi’nin geçtiÄŸimiz sabah EGE TV’de “60 yaÅŸ kartları” ile yaptığı “ÅŸok” açıklamalar ortalığı birbirine kattı. Kattı katmasına ama iÅŸin garip tarafı neyin ne olduÄŸunun tam olarak açıklanmaması da ayrı bir tartışma konusu. Artık iyice “halktan” uzaklaÅŸtırılmaya baÅŸlanan baÅŸkana, bu acayip “öneriyi” kim yaptı, kim “mantıklıymış” gibi sundu gibi soruları bu kez sormayacağım. Sormayacağım gibi, her geçen gün “gerçek kamuoyu görüşünü” öğrenmemekte direnen Belediye bürokrasisinin nereye varmak istediÄŸini, baÅŸkanı nereye götürdüklerini ve bir yıl sonra yapılacak genel seçimlerde CHP’nin “ne üzerine” propaganda yapacağını da bilmiyorum.
Yalakalık yapmaya niyetim yok. Ama düşüncelerim de artık çok karışık ve netleşmesi için mücadele veriyorum. Merak ettiğim şu: Başkan Kocaoğlu yaşlıların 60 yaş kartının kullanımına kısıtlama getirmek mi istiyor yoksa arada başa bir şey var da medya onu yansıtmıyor mu?
60 YaÅŸ kartları zaten önceki dönemin ürünü. Bence kötü bir çalışma da deÄŸil. Uygulama da artık oturdu, kullananlar alıştı. BaÅŸtan beri dikkat ettiÄŸim de hep ÅŸu oldu. Bu kartı kullananlar çoÄŸunlukla hastane, banka gibi zorunlu gidiÅŸleri sabah erken saatlerde yapıyorlar. Evlatlar bile ziyaret edilecekse genellikle sabah saatleri yola çıkış saatleri oluyor. Dönüşler de yine genellikle akÅŸama doÄŸru olabiliyor. Benimkisi kiÅŸisel bir gözlem. Ne ankete ne de “bilimsel” araÅŸtırmaya dayanıyor. Ancak “duyduklarım” doÄŸruysa BaÅŸkan KocaoÄŸlu’nun bu “acayip ve itici öneriye” sıcak bakmasının nedeni “yaptırılan” bir araÅŸtırmaymış.
Tamam, o zaman. Ben o araÅŸtırmayı görmek istiyorum. Çünkü ya ben “uzaylıyım” ya da belediyede umduÄŸumun üzerinde “uzaylı bürokrat ve danışman” istihdam ediliyor.
Hep savunuyorum, önceki gün de yazdım. Ecnebiler emekli olunca “rahata erer” bizim gariplerse, yaÅŸamlarının “en huzurlu olması” gereken süreçte, eÅŸi benzeri olmayan iÅŸkenceler çekiyor.
Hükümetler emeklileri sevmiyor, bunu hastanelere bakıp anlayabiliyoruz.
Kabul etmek istemiyorum ama bu olay doğruysa ve uygulamaya da geçerse İzmir Belediyesi de emeklileri sevmiyor. Sanki belediye bürokratları ve başkan emekli olmayacak. Ya da belediye, emekli olacak personeline otomobil hediye edecek.
Oysa gerçekten sıkıntı doÄŸuyorsa bu uygulama kökten kaldırılmalıydı. Öyle kısıtlamalar ancak Aziz aÄŸabeyle Ä°zmir BüyükÅŸehir Belediyesi’nin “karizmasını çizer”.
Ya 60 yaÅŸ kartını tümden kaldırılması, ya da bu karardan vazgeçilmesi gerekir. Ama daha önemlisi “ne olacaksa” derhal, zaman geçirilmeden kamuoyuna bildirilmesi zorunludur.
Mani Bey “merak” edin Allah aÅŸkına!
Şu kanalet onarım tantanasına fena bozuluyorum. Kafayı da zaten fena taktım. Kiminle konuşsam, kime sorsam hep aynı isim çıkıyor karşıma: Hasan Fehmi Mani!
Aslında Ä°zmir’in “ÅŸanslı” gazetecilerindenim. Ne zaman “istesem” ulaÅŸabiliyorum. Lakin ÅŸimdilerde “inadım” tuttu, aramıyor; gördüğümü yazıyorum. Oysa bunca söz ve yazıdan sonra Muhterem Mani’nin “konuÅŸması” ya da vereceÄŸi talimatla “konuÅŸması gerekenlerin” yanıt vermesi gerekirdi.
Belki kendisinin haberi yok ama “iÅŸ verdiÄŸi” firmalar bu “onarım” bahanesiyle savrukluÄŸun ve israfın ne korkuncunu yaÅŸatıyorlar Ä°zmir’e. Halbuki Mani Bey biraz merak etse, biraz “kurcalasa” o deÄŸer verdiÄŸini bildiÄŸim ulusal duygularını yaÅŸama da geçirmiÅŸ olur.
Alın size son bomba. Alsancak Pasaport’a sinir bozucu bir kanalet onarımı yapılıyordu. “Yapılıyordu” diyorum çünkü son dört beÅŸ gündür bu çalışma iyice yavaÅŸladı, yok oldu.
Ama iÅŸin acayip tarafı, bir de “rivayet” var ki evlere ÅŸenlik. Rivayete göre çalışmakta olan işçilere bir telefon gelir. Telefondan sonra iÅŸ “derhal” bırakılır ve kepçe dâhil tüm alet edevat çalışma alanında bırakılır. Bu telefon geldiÄŸi sırada, kanaletlerin kalıpları için beton hazırlanmaktadır. Bu iÅŸ için çimento, kum ve su bir araya gelmiÅŸtir. Telefon sonrası ise, sıkı durun ÅŸimdi, işçiler alandan ayrılmadan ne kadar moloz ve kırık asfalt varsa bu karılan çimento içine atılır.
Siz böyle bir şey duydunuz mu Allahaşkına?
Belediyenin parası İzmirlinin parası değil mi?
Harcamalarında bu kadar titiz olan Aziz Abi’nin acaba bu rezillikten haber var mı?
Hatta bu rezillikten Mani Bey’in veya Ä°zbeton Genel Müdür Ä°smet Efendi’nin bilgisi var mı?
İşte kanalet onarımı için yapılan bir savrukluk örneği size. Nasıl yorumlarsanız yorumlayın. Ama ne olur sessiz kalmayın. Size bir kanalet haberim daha olacak ama şimdi değil. Fotoğraflar geldi, bilgi bekliyorum.
Ama yine de anlayamadığım ÅŸey, Ä°zmir BüyükÅŸehir Belediyesi’nin akıl almaz suskunluÄŸu ve içine gömüldüğü “halkla çeliÅŸkilerden” kurtulmak istemeyiÅŸi. Yazık vallahi de yazık, billahi de yazık!
Dikkat! AYKOME aranıyor!
Elbette inanırım “her nimetin bir külfeti vardır” sözüne. Ama nimetin külfeti keyfiyete, plansızlığa, halka saygısızlığa hatta yurttaÅŸları “keriz” yerine koymaya baÄŸlıysa karşı çıkarım. Zira o zaman nimetin külfeti iÅŸkenceye dönüşür.
Ä°zmir’de aylardır doÄŸalgaz, su, kanalizasyon, Telekom, mobese, jeotermal, elektrik, kanalet onarımı gibi bir yığın çalışma yapılıyor. Özellikle Bornova’daysa bu çalışmalar adeta “halka aptal muamelesi” yapılışını kanıtlıyor. Ve tüm çalışmaların altından benim artık AYBOME (altyapı bozma merkezi) sizin ise AYKOME (altyapı koordine merkezi) diye bildiÄŸiniz “ÅŸey” çıkıyor. AYKOME’ci muhteremleri, eÄŸer uzaylı deÄŸillerse, görenlerin ve bilenlerin insaniyet namına bana bildirmelerini hassaten rica ediyorum. Çünkü “edecek” bir çift lafım olacak!
Oysa ne güzel işler var!
Geçen hafta sonu “davete icabet gerek” deyip MordoÄŸan’a gittik. Bir tane MordoÄŸan’ı bin tane ÇeÅŸme’ye deÄŸiÅŸmem. ÇeÅŸme’den pek hoÅŸlanmadığımı bilen bilir. Sanki Ä°zmir’in tüm kaynaklarını ÇeÅŸme yiyormuÅŸ gibi bir yargı oluÅŸtu bende. Biraz “önyargı da” olabilir hani. Neyse MordoÄŸan’dan yazılacak çok konu var, yazacağım ama orada BüyükÅŸehir Belediyesi EÅŸrefpaÅŸa Hastanesi’nin çalışmalarını duydum da, pek bir mutlu oldum. Hep “ayrı” tuttuÄŸum hanımefendi bürokrat Genel Sekreter Yardımcısı Serpil Güngör ile EÅŸrefpaÅŸa Hastanesi BaÅŸhekimi Hülya Güven’den övgüyle bahsedilmesi “helal olsun” sözünü söylemeyi bize zorunlu kılıyor. Hastane köy köy dolaşıp SaÄŸlık Bakanlığı’ndan daha özenle taramalar yapmış, yurttaÅŸların paraları olmadığı için hastanelerden kovulduÄŸu, “paran yoksa öl” yaklaşımlarının yaÅŸandığı bugünlerde BaÅŸkan KocaoÄŸlu’nun sıcak ilgisi, Serpil ve Hülya Hanımların gerçekçi yaklaşımları ile hastane personelinin güler yüzlü davranışları ne güzel yankı bulmuÅŸ oralarda. Ãœstelik yataklı tedaviye muhtaç ve yoksul yurttaÅŸları adeta kurtarmış.
Biliyorum ve duyuyorum ki Ä°zmir BüyükÅŸehir Belediyesi sosyal anlamda önemli çalışmalar yapıyor. Ama ÅŸu “tanıtım” ve “genel yaklaşım” zafiyeti bize de yukarıdaki yazıyı da yazdırıyor. Sorun nedir “tahmin” ediyorum lakin yazmak istemiyorum. Ankara ve Ä°stanbul Belediyeleri’nin halkla iliÅŸkiler ve tanıtım alanlarındaki baÅŸarısı ortadayken, BaÅŸkan KocaoÄŸlu’nun “ÅŸovdan hoÅŸlanmayışının” bilgilendirmeyle karıştırılmasının anlamı yoktur. Bu anlamsızlıkta aklıma gelen bir yorum var ki yazarken çok da rahat deÄŸilim. Ama her geçen gün bu yoruma “iman” edesim geliyor.
Yazayım mı?
Peki. Umarım yanılıyorumdur ama ya BaÅŸkan “tanıtımın” ne olduÄŸunu bilmiyor ya da “içeriden birileri” BaÅŸkan KocaoÄŸlu’nu “itina” ile istismar ediyor!
Kalkınma Ajansı mı?
Ä°ÅŸ “komediye” dönmek üzere. Kalkınma ajansının “kâğıt üzerindeki” mesajları bir yana, önümüzdeki günlerde seçilecek Genel Sekreter’in “kim” olacağı da tartışma yaratacak. Sanki bu ajans sadece “bir yere aitmiÅŸ” gibi; sanki Ä°zmirlileri bilgilendirmek gereksizmiÅŸ gibi gazete sayfalarında çocuklar gibi pastalı törenlerin “neye iÅŸaret” olduÄŸu konusunda kaygılıyım. Tipik bir “Ä°zmir oldubittisiyle” karşılaÅŸmamak için, deÄŸer verdiÄŸimiz sayın üyelerin “soyutu” bırakıp Ä°zmir’in “somutlarıyla” ilgilenmeleri, genel sekreter konusunda ne düşündüklerini “top yekûn tüm basına” açıklamaları daha gerçekçi olmaz mı? Alnında “aptal” yazmayan bir gazeteci olarak unutulmasın ki Ä°zmir, Ä°zmir’de yaÅŸayan tüm Ä°zmirlilerindir. Bilmem anlatabildim mi?
<b<Umarım “tanıtıp kalkındırırlar”
Kalkınma Ajansı ile ilgili ÅŸu ana kadar “ayağı yere basan” bir açıklama öğrenmedim. Hep söylenen, amaçlanan, hayali kurulan Ä°zmir’in kartvizitine ÅŸimdi de “Kalkınma Ajansı” yazıldı sanki. BildiÄŸimiz, tanıdığımız deÄŸerli insanların “bir araya” getirilip oluÅŸturulan bir de Kalkınma Meclisi. Hatta başında da “tescilli meclis baÅŸkanı” Necip Kalkan!
Ama bu ajansla ilgili daha önemli bir konunun tartışılması gerekiyor. Ä°zmir’in kaderini “Ä°zmir’de yaÅŸayan Ä°zmirlilerin” çizmesi, sekiz ay Konak’tan 4 ay da ÇeÅŸme’den “oturarak” nutuk atanlar yerine; Ä°zmir’in kitabını yazacak ve mümkünse romantik olmayan, yabancı dil bilen ama Türkçe konuÅŸan; herkese “aynı mesafede” olan, paradan puldan ve de ekonomiden anlayan, halka tepeden bakmayan genç bir Ä°zmirlinin Genel Sekreter olması gerekir bence. DoÄŸal BaÅŸkan Vali Köksal ile DoÄŸal BaÅŸkan Yardımcısı Aziz KocaoÄŸlu’nun, “angajmanları” elden kaçırmadan buna dikkat etmeleri gerekiyor. Çünkü Kalkınma Ajansı tüm Ä°zmir’indir. Bu konuda “ilgili” ve adı bende saklı “önemli” bir Ä°zmirlinin gönderdiÄŸi e-postayı da bilginize sunayım. Konuyla “bazılarının” deÄŸil “hepimizin” ilgilenmesi dileÄŸini de ekleyim. Bakın ne yazmış okurumuz: “Ä°zmir'in makûs talihini deÄŸiÅŸtirecek, kentimizin ekonomik ve sosyal kalkınmasına öncülük edecek Kalkınma kurulu, geçtiÄŸimiz cuma günü Yönetim Kurul üyelerini seçerek çalışmalarına baÅŸlamış oldu. Önümüzdeki günlerde de, Kalkınma ajansının Genel Sekreteri tespit edilerek görevine baÅŸlayacaktır. Ajansın iÅŸlevine bakıldığında, Yönetim Kurulu kadar önemli Genel Sekreterlik makamında görev yapacak kiÅŸinin önemi dikkat çekicidir. 5449 sayılı kanunda belirtilen özellikler dışında, Genel Sekreterin; Ä°zmir'li olması, yani Ä°zmir'i iyi tanıyor olması dışında, Dünyayı tanıyan, öngörülü, vizyon sahibi, bu zor görevi layıkıyla yerine getirecek genç dinamik bir kiÅŸi olmasını arzulamamız gerekir diye düşünüyorum. Ajans Yönetim Kurulunun, Ä°zmir için en iyiyi tespit edeceÄŸine güvenmek istiyorum.”