Bakan empati yapar mı?
Yazar: Nesrin CoÅŸkun
Sağlık camiası heyecandan çok büyük bir tedirginlik içinde bekledi Sağlık Bakanı Recep Akdağ'ın İzmir'e gelişini. Kapıcısından başhekimine en üst düzey yöneticisine kadar herkes diken üstündeydi. Hiç kimsenin verilmeyecek hesabı, yanıtlayamayacağı soru yoktu. Geleceğini bilindiği günden bu yana her türlü hazırlık yapılmış, her bilgi hafızalara yazılmış, gözün göreceği her türlü fiziki olumsuzluğa karşı alınabilecek önlemler alınmıştı. Ama Bakan Akdağ'ın, bardağın hep boş tarafını görmesi, bu negatif elektrik, amirinden memuruna sağlıkçılarda çocuk gibi azarlanma, başkalarının önünde küçük düşme, düşürülme endişesi yaşattı, iki gün boyunca.
Sağlık Müdürlüğü'nün yola bakan duvarındaki iki metrekarelik sıva döküntüsü bile "haşlama" nedeni oldu. Keşke tanık olmasaydım. O an Akdağ'ın bakanlık öncesi hangi yönetici konumlarında bulunduğunu hatırlamaya çalıştım. "Bir sağlık kurumunda yöneticilik yapıp, Bakanı tarafından ziyaret edilmiş olabilir mi?" diye düşündüm. Sizce Bakan empati yapar mı, yapmalı mı?
"Her yiğidin bir yoğurt yiyişi vardır", diyerek Bakan'a haklılık yüklemeye çalışıyorum, teselli arayanlar da öyle yapsın.
Bakanlık rest çekti
Sağlık sisteminde yanlışta ısrarın, uzlaşmamanın ya da dayatmaların yaşattığı sıkıntılar bitmek bilmiyor. Üstelik bu sıkıntılardan birinin kaynağı, hastaların heyet raporuna ulaşmasını kolaylaştıran yenilik, yani format değişikliği. Sağlık Bakanlığı kronik hastalara ilaçlarını ücretsiz almaları için gereken rapora "ilgili tek uzman hekim imzası yeterli" dedi, fotoğrafı da kaldırdı. Ama SSK, "15 yaşından büyük hastaların raporlarında illaki fotoğraf isterim, mevzuatım böyle" diye tutturunca eczaneler hastalarını geri çevirmeye başladı. Hastalar ilaçsız kaldı, eczacı cebiyle vicdanı arasında sıkıştı. Hastalar perişan, ilacı verse parasını alamayacak, vermese vicdanı sızlayacak. Böyle ikilemler yaşanırken, sorun gündeme geldi, birinin sorunun çözmesi beklentisiyle gözler Sağlık Bakanlığı ile SSK'ya çevrildi.
SSK, bir geri ödeme kurumu olarak, "Parayı veren düdüğü çalar" demeye getirdi. Kendini haklı görüp, "fotoğraf" uygulamasına dönüleceğinden emin beklemeye başladı. Ama Sağlık Bakanlığı, birkaç gün önce bir genelge yayınlayarak yeni rapor formatında TC kimlik numarasına yer verildiğini, böylece raporun kime ait olduğunun bilinmesi sorunu, bir başkası tarafından kullanılması gibi risklerin olamayacağını bildirdi. SSK, "üç maymun"a devam ediyor. Sağlık çevreleri bakanlığın son sözünü söylediğini belirtiyor.
Hastalar perişan ilaçsız, eczacılar çaresiz. İnsaf bekleniyor...
Kırmızı hat
İzmir Eczacı Odası'nın başını çektiği 40'a yakın eczacı odası geçtiğimiz günlerde Türk Eczacılar Birliği (TEB) yönetimine ultimatom gibi bir ortak bildiri geçti.
Eczacılık yasasıyla ilgili hazırlanan yasa taslağında geleceklerini karartacak maddelerin yer aldığını, buna karşın üst yönetimin "sessiz" kaldığını öne süren oda başkanları, acilen toplantı istedi. 47 odanın bağlı bulunduğu TEB'e "titre ve kendine gel" çağrısı yapan odaların güç gösterisi etkili oldu. Ve oda başkanları, yasa çalışmalarına kendi lehlerine gerekli ve yerinde müdahaleyi yapmamakla suçladıkları TEB yönetimiyle bir araya geldi. İzmir Eczacı Odası Başkanı Tuncay Sayılkan, Ankara'daki toplantıda yasa çalışmalarıyla ilgili kırmızı çizgilerini çektiklerini söyledi. Bunlardan biri "eczane ve mesul müdür eczacıdır", ibaresinin kaldırılmaması.
Çünkü bu kalkarsa parası olan herkes eczane açabilir. İkincisi, taslakta yer verilmeyen eczane açılışlarında eczacı odalarından görüş alma maddesinin yeniden konması. Bunu istemenin nedenleri de zaten bildik.
Sayılkan, "Bunlar olmazsa olmazlarımız" diyor. 15 Ağustos'ta başkentte Sağlık Bakanı Akdağ ile randuvularının olduğunu, bu ziyarette de bu vazgeçilmezlerini dile getireceklerini söylüyor. Hassasiyetlerini ve kararlılıklarını da beraber.