On Ekrem, bir Osman eder mi?
Yazar: Agah Agamemnon
Belediyeler, gazeteler… İzmir’de eli her kalem tutan, bir şeyler çiziktiren “köşe” yazarların dilinden düşürmediği; ‘kötü gün dostu’ gibi sarıldığı ana konu başlıklarındandır yerel yönetimler. Ama, bu yazıların oluşturulma süreçlerinde, halkın talepleri ve serzenişlerinin zaman zaman ön plana çıkması sakın ola şaşırtmasın sizleri. Ne olmuştur, örneğin Büyükşehir Belediyesi’nin bir organizasyonu vardır. Bu organizasyonun ilanı, gazetede yer bulmamıştır; her nedense gazetenin görmezden geldiği bir halk sorunu (mesela şehir içi ulaşım) bir anda haberleştirilir, köşelerde konu başlığı oluverir.
Yani olayın özü, tamamen gerçekleşmemiş bir alışveriştir. Gazete istemiştir, reis (belediye başkanı) vermemiştir ilanı, parayı. Hemen yükleniverirler adamcağıza veya kadıncağıza. İzmir basınının yağdan kayganlaşmış veya çamura bulanmış sağlıksız zemininde, bu kentin lideri olmaya soyunanların yumuşak karınları çok önemlidir.
Her zaman yazılmaya hazır bir rezerv olarak elde tutulur bazı konular ve “parasızlığa” düşüldüğünde yazılır. Sonra da söylenilir: “Bu belediye başkanlarından yazıma bir kelime tepki gelmedi, bir gram cesaret yok mu sayın bilmem kimde?”
Bu gibi adamların çoğu, ateş olsa cürümü kadar yeri bırakın yakmayı, ıslatacak adamlardır!
Bir de ilgi beklerler.
***
Bir gazetemiz buyurmuş, bir bankanın başında yer alan eski önemli bir bürokratın vecizesini manşete çıkarmış: “İzmir’e on Ekrem daha lazım”
Bahsettiği ‘davulcu Asım Ekren falan değil’ ha; İzmir’de önemli bir odanın, Ticaret Odası’nın başındaki bir şahıs. Gerçekten haber “değer”i çok yüksek bir çalışma, tebrik ederim!
Mutlaka bu “değer”den sebeplenenler çıkmıştır çıkmasına. “Ekrem”in sayısını artırsanız ne olur bilmem, ama İzmir basınında “Osmanların” sayısı oldukça çok.
Tabii ki, onlardan “İzmir basınını on Agah kurtarır” başlığı attıracak kadar param yok. Olsa, gidip böyle yapın desem, vallahi manşet olurum. Mutlaka bir “Osman” çıkar karşıma; muhtemelen odasında siyah renk deri koltuklar vardır, bir de büyük ekranından plazma televizyon.
Kalantor kıçlar için özel dizayn edilmiş, oturunca poponuzu serinleten bu koltuklara oturursunuz. Herhalde işçi Muzaffer’e göre yaptıracak değil ya adam oturma grubunu!
“Osman” ya yayın grubuna bağlı kanallardan birini izliyordur ya da borsadaki iniş çıkışı rakamlarını gösteren bantların sonsuzluğa aktığı ekonomi kanallarından birini. Hani duruşu ciddidir, her şeyden haberi var havasındadır. Belki de başka bir televizyonun sesi kısılmıştır.
Bir de mutlaka hepsi “en büyük ödül” niteliğinde plaket köşesi vardır. Allah daha büyüklerini versin, ne de olsa “ödül esnafı” çok İzmir’in. Biraz hoş beş, laflarsınız. En son paradan konuşursunuz. Belki o sırada tesadüfen reklamla ilgilenen en tepe yönetici gelir odaya, muhtemelen odaya girdiği anda; koskoca “Osman”ın odası parfümeri dükkanına döner. Bir de yeni boyanmış saçtan çıkan o kimyasal koku yakar burnunuzu. Muhabbet başınızı döndürür.
“Yeter” dersiniz, “Bitsin bu işkence”. Parayı bastırırsınız, manşete; aynı o deri koltuğa oturduğunuz gibi oturursunuz. Bu düzen böyle yürür gider.
Düşünün “bir Osman”ın yaptıklarını ve yapabileceklerini: Bir Osman, On Ekrem’e bedel değil mi?Bana göre bedel.
İzmir basınının yağ fıçısına batırılıp çıkarılarak nefessiz bırakıldığı günler bugünler.
Paran kadar konuşursun, adam olup olmaman önemli değil.
O nedenle sevgili okurlarım, yazıları okurken önce bir düşünün; kime ve neye hizmet ediyor?
Hepinize iyi haftalar. Osmanlara inat, 1 Mayıs İşçi Bayramınız kutlu olsun.