Uç Uç İzmirim Kim Tutar Seni?
Yazar: Agah Agamemnon
Geçen hafta, “Karaburun’da açılacak kütüphaneye neden engel olundu?” diye sorduk, iyi güzel. Bu ülkenin her bürokratında olduğu gibi, kültür alanındaki bürokratlar da kimseyi takmama eğiliminde. Eeee, karanlıkta duruşlarıyla “kültür mantarı” bile olmayacak adamları al sen müdür yap, kültürü yönetme görevi ver; olacağı budur. Hiç olmazsa Karaburun’un belediye başkanından, tiyatro ustası Şıh Ali Yalçıner’inden bu konuda bir adım atmasını beklerdik. Ama bu adımı atan çıkmadı. Diyecek bir şeyim yok.
***
İzmir’in toplu taşım araçlarında yolculuk etmenin ne kadar büyük bir keyif olduğunu zaman zaman yazmış ve Ersu Hızır (Aleyhisselam - adam peygamber mübarek, kimse dokunamıyor) isimli bürokratın adını birkaç kez zikretmiştim. Sıkış tepiş otobüslere çözüm bulamayan bu muhterem, zaman zaman otobüslere bizzat binerek denetim yaptığını ve halkın tepkilerini ölçtüğünü söylemiş, hani Şehitler Caddesi’nde 10 kişiyle görüşüp tüm İzmir adına belediye reisi Aziz Kocaoğlu’nun yaptığı işlerin başarılı olduğu sonucunu çıkaran anketi yapan muhabir kızımıza.
Şimdi de dalga geçer gibi bir ihale yapılmış ESHOT’ta. İzmirliler, şehir içi toplu taşıtlarında kullanılacak yeni koku sistemi ile yaz sıcağında ferahlatıcı kokular ile yolculuk etsin diye, 4 bir YTL yatırım yapmış ESHOT. Artık yaz sıcaklarında kalabalık otobüslerdeki ter kokusu da sona erecekmiş! ESHOT’un 1.500 araçlık filosundaki tüm otobüslere takılacak koku aparatlarında çiçek ve deniz ferahlığı kokusu yayılan kalıcı ve alerjik olmayan parfümler kullanılacakmış! OHA mı desem, ÇÜŞ mü desem ne desem halkım adıma bilmiyorum ki. Tamam bunlar da gerekli olabilir, ama sen işçi Mehmet’i gazeteci Murat’ı memur Metin’i sabah-akşam evinden işine işinden evine tam bir kepazelik otobüsünde götür-getir. Yine emekli Murat’ı ve Fatma’yı, siyatik ağrılarıyla, bir de üzerine zam yaptığın 60 yaş kartıyla taşı. Bir de üzerine parfüm dök! Kedi bile, işini gördükten sonra yaptığının üzerine kum döker; bizimkiler parfüm döküyor. Ne diyelim, cesaretlerini takdir ediyorum, helal olsun!.
***
Ne yapsak, yoksa bir hava yolu şirketi mi kursak? Bakın işte, İzmir’de Karşıyaka’ya gitmek ya da oradan şehir merkezine gelmek bir kamyon devrilmesiyle imkansız hale gelebiliyor. Helikopterle, hava otobüsüyle taşımacılık mı yapsak?
Ama adımızın önünde “başkan” sıfatı falan yok, kısacası İzmir’in “ağa”larından değiliz; hem bir apronumuz ve taşıt (uçak-helikopter) bakım birimimiz bile yok ki! Balçovalıyız ya, adını BAL-AIR koyarız belki. Hani çocuğa-toruna da, Adnan Menderes Havalimanı’ndan bir apron-taşıt bakım alanı falan ihale ettiririz. Adını AGAMEMNON, TELEFERİK, TERMAL vs koyacağımız uçaklarımızın teslimatına yakın; torunun 50’ye aldığı apronu şirket adına 200’e satın alıp ailecek de “uçarız”!
Şirketin ortakları mı? Ne olacak canım. Ben kurmayacak mıyım bu şirketi; apronu ister oğlumdan ister babamdan veya torunumdan alırım, kime ne. Nasıl olsa, satın alınmış gazeteler de peşimizden uçar, “kuyruk olur”; “Uç İzmir Uç”, “Uç Balçova Uç” der. Bizim banka hesabı da, her şeyiyle yasal bir satıştan-el değiştirmeden sonra, “uçar” babam “uçar”!
Hem biz işimizi Ankara’dan da bağlarız. Tüm uçaklar, “iniş izni” beklerken, biz öyle kimsenin alışık olmadığı ve bir türlü anlayamadığı “uçuş izni”ni beklemeden; çok önceden bu işleri halletmiş oluruz. Sonra yaptığımız yanlışın farkına varıp, “köşe” yazarlara, aman da (BAL-AİR’in önünü açın), (İzmir şöyle de yükselsin) de, (uç uç böceğim, annen sana terlik pabuç alacak) türünden yazılar yazdırmak zorunda kalmayız.
Yapamayız be bunları torunlarım, sevgili okurlarım. Kanımıza dokunur, utanırız. Bir de pohpohlanmaya gelemeyiz. Neysek oyuz biz. Fazla uçmayacağınız bir hafta geçirin. En fazla çocuklarınızın, torunlarınızın ayağını yerden kesmek için 23 Nisan’da Fuar Lunapark’a götürün. Onun keyfi gibi bir keyif var mı, şu üç günlük dünyada!