Kim daha uygar?
Yazar: Sabriye Mercan Bolulu
Her güzel şey gibi bu tatil de bitti.
Bu cümleden de anlayacağınız üzere, çoğunuzla aynı ruh halindeyim. Ekonomiye olumsuz etkilerine rağmen ben bu uzun tatili sevenlerdenim. Pek çok çalışan anneye bu tatilin ne kadar iyi geldiğini tahmin edebiliyorum. Sömestre tatiliyle birleşince, çocuklarıyla birlikte olmanın tadını çıkarmışlardır umarım. Gerçi biz yine kızım doğduğundan bu yana her tatilde olduğu gibi askeri disiplin içinde sabahın köründe kalktık ama olsun! Beraberdik ya, yeter!
Yine çoğunuz gibi biz de tedirgin geçirdik tatili. Malum, kuş gribi, ülkenin batısında oturan anne - babaları daha fazla etkiliyor. Biz Kuş Cenneti yakınlarından geçerken nefesimizi bile tutarken, onlar astronot kılıklı görevlilerin yanı başında tavukları elleriyle yakalayıverince içimiz nasıl da cız ediyordu televizyon başında. Aslında şaşırmamak gerekir; adam "Tavuklarımı alacağınıza karımı alın", "Can benim canım, öleceksem ben öleceğim", "Ölecekse ölecek, kader abi" derse, çocukları kuş gribinden ölmüş babaya Ankara'da iş verildiği haberi "Babanın başına devlet kuşu kondu" başlığıyla duyurulursa şaşırmamak gerekir.
Dahası, bu hastalık 1997'dan bu yana Uzakdoğu'da can alıyor ama hiçbirisinde başkentin göbeğinde yaşayan eski politikacının 12 tavuğu itlaf edilmiyor. Bu nasıl bir ülke ki eski cumhurbaşkanımız kentin göbeğindeki evinde tavuklarıyla yaşıyor.
Ama kabul etmek gerekiyor; biz böyle bir ülkeyiz. Dünyanın hangi ülkesinde böylesi bir gündem bolluğu vardır, dünya haberlerinde bu kadar çok yer alır? Hem de birbirinden şaşırtıcı haberlerle.
Öyle bir ülkede yaşıyoruz ki, televizyon dizilerinin senaryosu birkaç hafta sonra gerçek oluveriyor. Milli katilimiz cezaevi kapısında onlarca çevik kuvvet polisin korumasında, bayraklarla uğurlanıyor daha önce insan öldürdüğü sokaklara. Sonra kızıyoruz, nasıl bayraklarla karşılanır bir katil diye! Ama aynı katillerin davalarının beraatıyla sonlanan TV dizisi izlenme rekorları kırıyor, başlarına çuval geçirilen askerlerimizin intikamının bu dizinin filminde alınması ümidiyle Şubat'ı bekliyoruz.
Ya da hep merak etmiÅŸimdir, Ä°zmir'de havaalanına indiklerinde "Adnan Menderes kim?" diye soran turistlere ne yanıt verildiÄŸini. "O bizim baÅŸbakanımızdı. Sonra idam ettik. Åžimdi de adını yaÅŸatıyoruz havaalanlarında, bulvarlarda…" Herhalde o an anlıyorlardır nasıl bir ülkeye geldiklerini.
Medyanın yaklaşımı ise her zamanki gibi çifte standartlı. Bir gün ak dediğine ertesi gün kara diyor ya da olayın ardındaki gerçeği bulabilmek için bütün gazeteleri okuyup, bütün televizyonları izlemeniz gerekiyor. Sonra denklem çözer gibi bu niye böyle yazdı, acaba arkasında ne var diye düşünmeye başlıyorsunuz. Mesela kurban kesimleriyle ilgili haberler dikkatinizi çekti mi? Medyanın çoğunluğu kan revan, pislik görüntüleri verirken STV'de süslü püslü kesim yerleri vardı. Sanki başka bir ülkeden yayın yapıyorlar!
Bir veteriner yakınımız Türkiye'deki kuş gribinin abartıldığını söylüyor mesela sırf bu gerekçeyle! "Mutlaka bizden bir şeyler saklıyorlar yine!" dedi bayramın birinci günü karşılaşmamızda. Ben de "Herhalde ABD'ye herhalde İran'a karşı kullanmak için üs veriyoruz galiba!" diye şakayla karışık katıldım komplo teorisine. Çok değil, ertesi gün gazetelerde komplo teorileri tartışılmaya başlandı; içlerinden birisi de buydu tabii! Bizim veteriner yakınımız da iki gün sonra kendi belediye sınırlarında ölü kuş peşinde koşmaya başlayınca ağız değiştirdi zaten. Artık onlar da en azından bir süreliğine tavuktan, yumurtadan uzak durmaya karar verdiler.
Bu protein kaynaklarından çocuklarımızı daha ne kadar uzak tutacağız bilmiyorum. Mantığım entegre tesislerin ürünlerine güvenmemi söylese de artık bu ülkede hiçbir şeye güvenemez olan yanım ağır basıyor doğrusu!
Olan zavallı kuşlara oluyor bu arada! "Kanatlı Uygarlık" filminde kanat çırpışlarını keyifle izlediğimiz, sanayi kentlerinin üzerinden geçerken çektikleri sıkıntıları gördüğümüz göçmen kuşların önce barınma alanlarını yok ettik, şimdi de canlarına kastediyoruz. Onların kurdukları uygarlık yanında son derece ilkel kaldığımız "daha fazla kazanma" dürtümüz yüzünden, hayatı hem onlara hem de kendimize zehrediyoruz.
KeÅŸke onlar kadar uygar olabilseydik!