Benim Güzel Ailem!
Yazar: Sabriye Mercan Bolulu
Çok güzel bir film izledik bu pazar. Biraz gecikmeli de olsa, beyazperde yerine evde de olsa, çok keyif aldık Charlie’nin Çikolata Fabrikası’ndan.
Üç çikolatasever -en çok da ben!- büyük bir merakla geçtik televizyonun karşısına. Babamız CD’yi yerleştirirken, Öykü de çikolataları hazırladı... Ben mekandan sorumlu anne olarak sadece kontrol görevimi yerine getirdim!
Nefis bir öykü Charlie’nin Çikolata Fabrikası. Willie Wonka’nın (çikolata fabrikasının sahibi) sürekli sakız çiğnemeyi marifet sayan, babasına her istediğini aldırtan, televizyonun başından ayrılmayan ve çikolata yemekten başka bir şey düşünmeyen dört çocuğa ve ailesine verdiği dersler etkileyici. Yoksul bir ailenin çocuğu olan Charlie ise kocaman gözleriyle çok sevimli!
Bir zamanlar yüzlerce çalışanı bulunmasına rağmen daha sonra çalışanlardan bazılarının gizli formülleri rakiplerine satmasıyla insanlara karşı güvenini yitiren Wonka’nın artık küçük yaratıklarla (Hula Bula’ydı galiba!) faaliyetini sürdüren fabrika ise hemen her çocuğun -hatta benim- hayallerimi süsleyecek kadar güzel!
Film sırasında kızıma o kadar çok öğüt verme şansım oldu ki! "Gördün mü çok televizyon izlemenin sonunu...", "Yılda sadece bir kere çikolata yiyebiliyormuş! Ne kadar yoksul insanlar var, değil mi?", "İyiler biraz sıkıntı çeker ama her zaman kazanır", "Aferin Charlie! Çikolata fabrikası ne ki o güzel ailenin yanında!" ve şu an aklıma gelmeyen bir çok gönderme...
Eğer siz de bizim gibi kaçırdıysanız, her ailenin, hep birlikte izlemesi gereken bir film Charlie’nin Çikolata Fabrikası. Çocuk filmi deyip geçmeyin; biz ne kadar mutlu bir aile olduğumuzu bir kez daha anlama şansı bulduk. Hatalarımızı da gözden geçirme fırsatı...
Filmin finalini elbette anlatmayacağım. Tam bizim istediğimiz gibiydi.
Ama biz adeta iki final izleme şansı bulduk. Film bitti, hepimiz mutlu bir şekilde köşemize çekilirken, televizyon ekranını yine futbol programları kaplamıştı! Fenerbahçe’nin Kayseri’de yaptığı maçın ardından görüntüler veriliyordu ki spiker bu kez alışık olmadık şekilde bir taraftar röportajı vereceklerini duyurdu.
Muhabirin yanında 7 - 8 yaşlarında iki çocuk, önlerinde de tekerlekli sandalyede engelli genç bir adam oturuyordu. Çocuklardan birinin üstünde Fenerbahçe, diğerinde Beşiktaş forması vardı. Spikerin sorularından genç adamın bu iki küçük çocuğun babaları olduğunu öğrendik. Maçlara birlikte gelip gidiyorlardı. Babanın hastalığını bilmiyorum ama hareketlerini kontrol güçlüğü çekiyor, hatta konuşamıyor gibi görünüyordu. Spiker çocuklarla konuşurken baba bir şeyler söyledi. Beşiktaş ve Fenerbahçeli çocuklar tercüme etti: En büyük Cimbom!
Az önce izlediğimiz filmden sonra gördüğümüz en güzel -hem de gerçek- aile görüntüsüydü. Aynı zamanda birbirine taş atan, yöneticisine, oyuncusuna, hakemine küfür eden taraftara, meslektaşına tekme atan futbolculara, bu çarkı destekleyen spor kulübü yöneticilerine de sıkı bir ders vardı!
Tabii anlayana, anlamak isteyene!
Ne olur, çocuklarımıza daha sıkı sarılalım! Hem kendi çocuklarımıza hem de onlara sarılacak gücü olmayanların çocuklarına... Belki sıkı sıkıya sarıldığımız çocuklarımız güç verir, çarkların artık iyi insanların istediği gibi dönmesine...
Başka türlü gelmeyecek bu barış, ne ülkemize ne de dünyaya!