Sonbaharı seviyorum
Yazar: Şirin Yörük
Sonbaharı ne kadar çok sevdiÄŸimi bayram vesilesiyle Ankara’ya yaptığımız seyahatte bir kez daha anladım. Her tarafta yeÅŸilin deÄŸiÅŸik tonlarıyla karşılaşılabilen ilkbaharı sevmeyen yoktur, bundan eminim. Ben de ilkbahardaki doÄŸanın uyanışına aşığım. Ama sonbaharda doÄŸayla baÅŸ baÅŸa kalınca, her mevsimin kendince bir güzelliÄŸi olduÄŸunu bir kez daha anladım.
Büyük şehirlerde yaşayan insanlar olarak mevsimleri doyasıya yaşayamıyoruz. Bir şeyleri sürekli geçiştiriyoruz. Daha doğrusu ıska geçiyoruz. Aslında bunu çok doğal bir şeymiş gibi yapıyoruz. Ne zaman ki şehrin dışına çıkıp, doğayla baş başa kalıyoruz, o zaman anlıyoruz ki geçen zamanda bir şeylerden mahrum kalıyoruz.
Yol boyu tarlalarda, baÄŸlarda, bahçelerde, dere boylarında kavaklar, söğütler, meÅŸeler, çınarlar, kiraz aÄŸaçları, ÅŸeftali aÄŸaçları hiçbir ressamın tuvale yansıtmaya baÅŸaramayacağı güzellikteki renk cümbüşüyle karşımızda. Bir aÄŸacın yaprakları bu kadar mı güzel olur! Sarı, turuncu, kırmızı, bordo, mürdüm rengi, açık yeÅŸil, turkuaz, koyu yeÅŸil, ne ararsan var… Åžehrin ve iÅŸ yaÅŸamının stresinden kurtulmanın en iyi yolu bence, sonbaharda uzun bir yolculuÄŸa çıkmaktır. YolculuÄŸun gündüz olması ÅŸartıyla tabii ki.
Güzel bir yolculuÄŸun olmazsa olmaz ÅŸartlarından bir tanesi de havanın yaÄŸmurlu olması. Hani bir açıp, bir kapayan türden bir hava durumu. Böyle bir havada bulutların hareketi, bambaÅŸka bir dünyaya alıp götürebiliyor insanı. Tıpkı Ankara dönüşü yaÅŸadığımız doÄŸa olayı gibi. GüneÅŸ bulutların arkasına gizlenir de, en ufak bir delik bulunca oradan ışınlarını yansıtır ya, iÅŸte öyle bir ÅŸey. Böyle bir durumda gökyüzünde renklerin cümbüşü baÅŸlar. Gri, açık mavi, kapalı mavi (çocuklar renklerde açığın zıttı olarak kapalıyı kullanır, benim de çok hoÅŸuma gider), mor, eflatun, kızıl, turuncu, pembe… Daha aklınıza gelebilecek her türlü renk kombinasyonunu görmek mümkün. Böyle bir manzara karşısında gel de rehabilite olma…
Hele de yüksek kesimlerden geçerken, sadece uzak dağların tepesinde görebildiğin karları, yolun hemen kenarında görünce, gel de çocuklar gibi sevinme. Sevinmekle kalmayıp, arabayı uygun bir yerde durdurup gel de çocuklarla kar topu oynama.
Dört günlük Ankara gezisinden en çok hoÅŸlandığım ÅŸeylerin başında yol boyu bu renk ziyafeti ise de, sözünü etmeden geçemeyeceÄŸim bir diÄŸer olay da Beypazarı gezisi oldu. Ankara’ya 100 kilometre mesafedeki bu ÅŸirin kasaba, bizim Åžirince köyü tarzındaki ev mimarisiyle çok dikkat çekiyor. Bilinçli bir ÅŸekilde restore edilen evler, o kadar hoÅŸ ki, seyre doyum olmuyor. Turistik ilçenin halkı da çok bilinçli. Turizme yönelik pek çok ilginç ürün hazırlanmış, hediyelik seçmekte zorlanılmıyor. Fiyatlar da oldukça uygun. AlışveriÅŸten hoÅŸlanmayan insanların bile oraya gidince bir-kaç ÅŸey satın almadan dönebileceÄŸini sanmıyorum. Tarifleriyle birlikte satılan tarhanalar, kepekli-kepeksiz eriÅŸteler, peksimet benzeri Beypazarı kuruları, cevizli üzüm lokumları, erik ve viÅŸne kuruları, piÅŸmaniyeler, saray helvaları, cevizler, gül ve havuç reçelleri. Hele ki havuç üzerine çeÅŸitlemeler saymakla bitmiyor: havuç reçelinin yanı sıra, soluklanmak için durup içebileceÄŸiniz havuç suyu, tattırılmadan satılmayan havuç lokumu, fındıkla hazırlanmış havuç döneri. Daha neler neler.
El dokuma ürünlerini saymaya kalkarsam, yerim yetmez. Yemeniler, fularlar, renk renk desen desen. Takıların, incik boncuğun haddi hesabı yok.
Velhasıl, ben seyahat etmeyi, hele sonbahar mevsiminde doğada sağalmayı çok seviyorum.