Siz bavulunuzu hazırladınız mı?
Yazar: Şirin Yörük
DoÄŸurusu biz hazırladık. Yok yok tatile falan gitmiyoruz. Aslında geçtiÄŸimiz hafta iki kez tatil yaptık sayılır, ama bu zorunlu bir tatildi. Nedeni malum: deprem. Yeri ise babamla annemin iki katlı müstakil evi. Evet, geçtiÄŸimiz hafta okulların iki kere toplam üç gün tatil edilmesiyle küçük çaplı bir turizm hareketi yaÅŸandı. Yazlıkları olanlar ÇeÅŸme'nin, Foça'nın yolunu tuttu. Biz de daha saÄŸlam olduÄŸunu düşündüğümüz Bayraklı'daki ikinci adresimize koÅŸtuk. Ama ne koÅŸuÅŸ… Uykudan uyandığımız gibi, pijamalarla, üstümüze birÅŸeyler geçirip, battaniyeleri kaptığımız gibi dışarıda bulduk kendimizi. (Ne olur ne olmaz dışarıda açıklık bir yere çıkmakta yarar var diye düşünüyorum. Çünkü ne zaman geleceÄŸi belli olmuyor. Nitekim pazartesi günkü iki büyük sarsıntı 5-6 dakika arayla meydana gelmiÅŸti.)
Sokağa çıkıp, kendimizi arabanın içine attığımızda fark ettik ki, uzak bir yere gidip orada kalmak için takım taklavatımız yeterli değil. Bütün gün pijamalarla dolaşamayacağımıza göre, yedek giysiler almalıydık. Bunun için birinin tekrar eve girip bavul hazırlaması gerekiyordu. O "biri" de eşim oldu doğal olarak. Biz tatlı uykularından neden uyandırıldıklarını kavramaya çalışan 5 yaşındaki kızım ve 7 yaşındaki oğlumla birlikte otomobilde beklerken, eşim bir çırpıda bulabildiği birkaç parça giysiyle kısa zamanda geri döndü. Döndü dönmesine ama, o anda bizim kafamızda bir ampul yandı, demek ki neymiş; deprem çantası gibi, bir de deprem bavulunu hazır bulundurmak gerekiyormuş.
Geçtiğimiz pazar günü eve geldiğimizde yaptığımız ilk iş deprem bavulunu hazırlamak oldu. (Bir musibet bin nasihattan evladır diye boşuna dememişler.) İçine herkes için kalın giysiler, çoraplar, pijamalar, çamaşırlar doldurduğumuz bavul, şu anda kapının girişinde ayakkabı dolabının üzerinde hazır bekliyor. Belli mi olur? Uzmanlar ne diyor? Çok büyük bir deprem beklenmese de, daha bir ay bu gerçekle karşı karşıyayız, arada bir dürtmesine şaşırmamak gerek.
Geçtiğimiz hafta yaşadığımız sarsıntılar, bizi hazırlıklı olmaya yöneltti. Deprem çantası, deprem bavulu derken, başka tedbirler de almamız gerektiğine karar verdik. Evde ufak çaplı bir kriz masası oluşturduk ve ne yapabileceğimize baktık. Aslında deprem anında sığınılacak yeri önceden tesbit etmiştik. Depremologların (ben uydurdum) hayat üçgeni olarak tabir ettiği bölüm için en uygun yerin mutfak olduğuna karar verdik. Bulaşık makinası ile buzdolabının bulunduğu bölüm bu tarife uyuyordu. Birkaç kez tatbikat da yaptık zaten. Gerçi biz oraya ulaşıncaya kadar sarsıntı bitiyordu ama, Allah göstermesin daha büyükleri için antrenman yapmış kadar olduk.
Fakat tehlike bir değil ki, hayat üçgeni için yer belirlemekle iş bitmiyor. Bulaşık makinasının hemen üstündeki dolapta porselen tabaklar üst üste yığılı. Yağmurdan kaçarken doluya tutulmak gibi bir şey. Önlem olarak dolabın kapaklarını metal bir kepçeyle tutturduk. Hemen üstünde yer alan baharat takımını ikinci bir emre kadar aşağı indirdik. Artık içimiz biraz daha rahat.
Uzmanların her zaman tekrarladığı bir söz var: "Deprem değil, binalar öldürür" diyorlar. Oturduğumuz binanın ne kadar sağlam olduğunu bilemeyiz ama, bundan böyle hiç olmazsa bizim de, şirketlerin krize karşı hazırlıklı olmasını sağlayan bir "B Planı"mız var.