Sahte balcılar açıklandı ya sahte zeytinyağcılar?
Yazar: Reşat Yörük
Son dönemde zeytinyağı fiyatlarındaki artış beklentisiyle birlikte, "karışık" yağ söylentileri yine "ayyuka" çıktı. Aslında zeytinyağına "daha ucuz olan" başka yağların karıştırılması, yani teknik deyimiyle tağşiş, yeni bir şey değil. Ama yeterli denetimin olmaması nedeniyle bu iş giderek zıvanadan çıkmış görünüyor.
Bize gelen son bilgi, büyük bir alışveriş zincirinin kendi markasıyla (ünlü bir yağ üreticisi firmaya yaptırıp) sattığı ambalajlı riviera zeytinyağlarının içinde "prina yağı" çıktığı yolunda. (Ürünün gıda kodeksine uygun olmadığını belgeleyen laboratuvar raporuyla birlikte bu dev grup Tarım Bakanlığı'na şikayet edilmiş ama bakalım bir sonuç çıkacak mı?)
Adını siz koyun
Yapılan işe "dalavere" mi dersiniz, "sahtecilik" mi yoksa "vatandaşa ucuz zeytinyağı yedirebilmek için başvurulmuş masum bir hile" mi, orası sizin bileceğiniz bir iş.
Bana göre bu olay, vatandaşı "enayi" yerine koymaktan başa bir şey değil! "Türk milleti önüne ne konulursa yer, yeter ki ucuz olsun!" mantığıyla hareket edenlere karşı birilerinin bir an önce bir şeyler yapması lazım.
Ayrıca bilinçli tüketici olarak sizlerin, ham zeytinyağın litresinin 4 milyon 600 bin liradan satıldığı şu günlerde, perakende (hem de ambalajlı) zeytinyağının 4 milyon liradan satılamayacağını bilmeniz gerekir.
Bir de yeterli denetimler olsa ve şu tağşiş işini yapan firmalar birer birer açıklansa.
Jimmy Key de Ä°stanbul'a gidiyor
İzmir'den marka yaratmanın ne derece zor bir iş olduğunu daha önce defalarca yazdık. Ünlütürk Ailesi'nin gözbebeği olan Jimmy Key de işte bu zorluğu başaranlardan birisiydi.
Sun Tekstil'in kendi markasını yaratmak amacıyla 1996 yılında kurduğu J.K. Tekstil A.Ş, ilk 'Jimmy Key' koleksiyonunu tasarladığında, ne yalan söyleyeyim, çok fazla ciddiye almamıştık. Ancak o günden bugüne Jimmy Key, günlük ve spor giyim markası olarak hızla gelişti.
Bugün yurt içinde 80 satış noktası var. Ayrıca Almanya, Rusya ve Dubai'de acente ve bayilikleri bulunuyor.
Peki bugün gelinen nokta, Jimmy Key gibi hızlı çıkış yapan bir marka için yeterli mi?
Sun Tekstil'in tepe yönetimi bu soruya "elbette hayır!" yanıtını vermiş olacak ki, Jimmy Key'in pazarlama, satış, reklam ve halkla ilişkiler faaliyetlerini İstanbul'a taşımayı kararlaştırmışlar. Özetle "marka" gidiyor.
Maalesef koşullar böyle...
Bu karar henüz çok taze. Sun Tekstil Yönetim Kurulu Başkanı Şükrü Ünlütürk, İstanbul'a taşınma olayını anlatırken, "İzmir'de kalmak için çok direndik ama olmadı" diyor. Şimdiye kadar İstanbul'a gitmemekle hiç de iyi etmediklerini söylüyor. "İstanbul'a toplam 2 mağaza açtık. Daha önce gitseydik, şimdi 7-8 mağazamız olacaktı" deyip ekliyor: "Satışlarımızın yüzde 47'si İstanbul'dan. Bu koşullarda gitmeyip de ne yapalım?"
Jimmy Key'in merkezi yine İzmir olacak. Ama bu sadece, büyüyüp serpildikleri, ekmeğini yedikleri kente vefa borcunu gösteren sembolik bir şey. İzmir'in adı merkez ama tüm faaliyetler İstanbul'dan yürütülecek.
Hatamız var ama nerede?
Taşınma işlemi neredeyse bitmek üzere. Şükrü-Günseli Ünlütürk çifti, vaktinin yarısını İstanbul'da geçirmeye başlamış bile. Herhalde bir süre sonra bu trafik, "Haftanın bir günü İzmir, 6 günü İstanbul" şeklinde değişir.
Biz her fırsatta İzmir ekonomisinin çıkış yapmaya başladığını, üzerindeki ölü toprağını attığından söz ediyoruz ama piyasa koşulları farklı şeyler söylüyor.
Bir yerlerde hata yapıyoruz ama nerede?
Çolakoğlu'nun mazereti var
Örnek bir kararla TOBB ve EBSO'daki koltuklarını bırakarak kendini işine veren Kemal Çolakoğlu, yönetim kurulu görevli üyesi olduğu Sasalı'daki Med Union Containers fabrikasında soluksuz çalışıyor.
Bu hummalı çalışmanın nedeni, Marmaray Projesi içinde yer almaları...
Ancak ilginçtir, bu koşuşturmaya rağmen Kemal Bey, daha önce sıkça yakındığı fazla kilolarından henüz kurtulabilmiş değil.
Kemal Bey de üzülüyor
Duyduğumuza göre, Çolakoğlu, geçmiş dönemde yakın dostlarıyla yaptığı sohbetlerde, TOBB'daki Sanayi Odaları Konsey Başkanlığı ve EBSO'daki Meclis Başkanlığı görevleri sırasındaki yoğun protokol işleri nedeniyle düzenli bir hayat yaşayamadığını ve bu yüzden fazla kilo aldığını söylüyormuş. Çolakoğlu'nun "düzenli ve tempolu" bir işe başlamasına rağmen hala neden kilo veremediği merak konusu olmuş.
Bu duruma çok üzülen Kemal Bey'in "Artık mazeretim kalmadı" diyerek yürüyüş ve tenise yeniden ağırlık vermesi an meselesiymiş.